İzleyiciler

7 Haziran 2011 Salı

Ne iyilik ne kötülük sizi etkilemesin- - Neither good nor evil affect you

Neither good nor evil affect you





yaù sarvatränabhisnehas
tat tat präpya çubhäçubham
näbhinandati na dveñöi
tasya prajïä pratiñöhitä
A.C. Bhaktivedanta Swami Prabhupada Tarafından Çeviri
Maddi dünyada kazanacağı her türlü iyilikten ya da her türlü kötülükten etkilenmeyen,buna ne şükreden ya da bunu hakir gören kişi sıkı bir şekilde mükemmel bilgide sabitleşmiştir.
A.C. Bhaktivedanta Swami Prabhupada’nın Açıklaması

6 Haziran 2011 Pazartesi

Kadına şiddet yakıcı ve bâkir

'Kadına şiddet yakıcı ve bâkir'

Kız Doğursun Anneler adlı dosyasıyla Yunus Nadi Sosyal Bilimler Araştırma Ödülü'ne değer görülen Eray Karınca, hukuk koridorlarına yirmi altı yılını veren bir yargıç. Karınca, çalışmasını bu süreçte tanıklık ettiği olayları ve Türkiye'deki yasal işleyişe dikkat çekmek için yapmış. Karınca'yla Yunus Nadi Ödülleri ve kitabı üzerine söyleştik.
yeni çıkan kitaplar
Yunus Nadi Ödülleri yazın dünyasında önemli, birçok yazara da ödül veren bir yarışma. Bu anlamda yarışma kitap dünyasına neler kazandırıyor?

- Yunus Nadi Ödülleri, Türkiye'nin en saygın ödülüdür. Alanının en iyilerini kamuoyuna duyurarak, kültürel varlığımıza çok önemli katkı sağlıyor.

- Size ödül kazandıran Kız Doğursun Anneler adlı çalışmanın hazırlık sürecini anlatır mısınız?

Yok artık Orhan Pamuk - Can Ataklı

Orhan Pamuk’a hep sempatim vardı. Hiç tanımadım ama yazdığı romanları, özellikle çocukluk anılarımı yaşadığım Eskihisar’da geçen Cevdet Bey ve Oğulları’nı çok sevmiştim.

Nobel ödülü aldığında, bunun siyasi bir karar olduğunu bildiğim halde çok sevinmiştim. Okurlardan gelen tepkilere de göğüs germeye çalışmış ve “AKP iktidarının yarattığı iklimde Orhan Pamuk’u anlamak zor olabilir, bu iklim değiştiğinde durum farklı olacaktır” diye savunmuştum.

Ancak Orhan Pamuk insana “yok artık” dedirtiyor.

Bu kadar yetenekli, bilgili, entelektüel gelişimi çok yüksek bir yazarın nasıl bu kadar ülke sevgisizliği içinde olduğunu artık anlamıyorum.

Pamuk yine dış basına konuşmuş.

Sanıyorum Nişantaşı, New York, Londra, Hindistan’ın tatil beldeleri arasında mekik dokuduğundan olacak Türkiye gerçeğini tersten görmeye devam ediyor.

Bir entelektüel olarak hukukun üstünlüğüne, demokrasinin erdemine, insan haklarına saygı göstermesi gerektiği halde, hukuksuzlukların, demokrasiyi ayaklar altına almanın ve insan özgürlüğüne darbe vurulmasının yanında olduğu gibi bir görünüm sergiliyor.

Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından ve iki kutuplu dünyanın sona ermesinden sonra Türkiye’de de ordunun gücünü kaybettiğini ve bunun çok doğal olduğunu unutup, iktidarı “ordunun gücünü azalttı” diye alkışlayabiliyor.

Asıl uygulamanın Türkiye’yi dönüştürmek için asker üzerinden tüm muhalefeti susturmak, Türkiye’yi bir korku ülkesine haline getirmek olduğunu nedense görmezden geliyor.

Ne yazık ki, darbeler konusunda bile çok az şey bildiği çıkıyor ortaya. Ordu Türkiye’de hiçbir zaman laiklikle ilgili bir hassasiyet üzerine darbe yapmadı. Hatta öyle ki “Atatürk adına yönetime el koyduklarını” söyleyen 12 Eylül generallerinin dini nasıl kullandıklarını, “Rabıta” desteğini Türkiye’ye soktuklarını bile bilmiyor.

İlişkiler ve Beraberlikler

İlişki ve beraberlik kelimeleri aslında aynı anlamdaymış gibi kullanılsa da pek çok açıdan farklı anlamlar taşıyan sözcüklerdir. İlişki her zaman bir cinsiyet içermez ama beraberlik dediğimizde ilk akla gelen hemen her zaman karşı cins olur.

Beraberlik daha çok kadın ve erkek ilişkisini içerir.Ama ilişki için aynı şey söz konusu değildir.İş ilişkisi,arkadaşlık ilişkisi, kardeş ilişkisi,ebeveyn ilişkisi gibi pek çok ilişkiden bahsedebiliriz.Oysa arkadaşlık beraberliği ya da iş beraberliğinden söz edemeyiz.Bu anlamda beraberlikler daha çok kadın erkek birlikteliğini çağrıştırır.

Eşler Arasındaki İletişim

Evlilikler,bilindiği gibi bir hayatı birlikte sürdürmek ve hayatın sorumluluklarını paylaşmak amacıyla kurulur. Aslında olayın güdüler kısmını düşündüğümüzde asıl amaç soyun devamını sağlamaktır ve bu yolla nesilden nesile yaşam sürdürülmektedir.

Toplumsal amacı yönünden bakıldığında evlilik, klasik tabiriyle acı tatlı pek çok olayın yaşanabileceği ve böyle anlarda da yanı başında elini uzatabileceği bir eş bulmayı ummanın diğer adıdır. Evlilik gibi hem toplumsal hem de bireysel bir ilişkide bir çok açıdan farklı paylaşımlar vardır. Ancak her şeyin öncesinde ve temelinde olan en önemli konu ise eşler arasındaki iletişimdir.

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Bilim ilerledikçe çekilen acılar da azalacak Yazgıdan Özgürleşeceğiz

Özgürlük

Güneşin kor alevinden bir parça aşırıp yeryüzüne indirmek Prometheus’un tek amacıydı. Kararlıydı. Baş tanrı Zeus’a karşın bunu yapacaktı. Olasılıksız olanı başaracaktı. Güneşten koparılan tek bir kıvılcım bile çok değerliydi. Ne pahasına olursa olsun onu insanlara ulaştıracaktı. Ödeyeceği bedel, her ne olursa olsun razıydı.

Bir Sevgi Eylemiyle Harcanmamış Bir Gün

Bir Sevgi Eylemiyle Harcanmamış Bir Gün Kaybedilmiş Bir Gündür

Sevmek için o kadar fırsatımız olmasına karşın dünyada o kadar az sevgi vardır ki. İnsanlar yalnız ağlamakta, yalnız ölmekteler. Çocuklara kötü muamele edilmekte, yaşlılar son günlerini sevecenlik ve sevgiden uzak geçirmektedirler. Sevgi gösterisine bu kadar çok ihtiyaç olan bir dünyada, yaşamımızdaki insanlara sadece sıcak bir kucaklama ya da uzatılan bir elden daha karmaşık olmayan bir hareketle yardım edecek büyük bir gücümüz olduğunu anlamak çok önemlidir. Avila'lı Teresa şöyle yalvarmaktadır: "Pek çok sevgi eylemine alıştırın kendinizi, çünkü bunlar ruhu tutuşturur ve eritir."

Dünyayı daha iyi, daha sevgi dolu bir yer yapmak için neler yaptığımızı düşünmek için en uygun zaman günün sonudur. Geceler boyunca aklımıza hiçbir şey gelmiyorsa, dünyayı daha iyiye doğru nasıl değiştirebileceğimizi düşünmek için de uygun bir zamandır bu. Öyle çok büyük boyutlu şeyler yapmamıza da gerek yoktur; var olan basit şeyler üzerinde bir şeyler yapmak da yeterlidir: Etmediğimiz bir telefon, yazmayı ertelediğimiz o not, takdir etmediğimiz o iyilik. İş sevgiyi vermeye gelince fırsatlar sonsuzdur ve bunu hepimiz yapabiliriz.

Siz olsaydınız kolunuzu keser miydiniz?

Amerikalı dağcı Aron Ralston bir tırmanışı sırasında iki kaya arasına sıkıştı ve 127 saat kurtarılmayı bekledi. Suyu yetmediği için idrarını içen dağcı kör sağ kolu kör bir bıçakla kesmek zorunda kaldı. Taşa doğum ve ölüm tarihlerini kazıdıktan sonra ailesine söylemek istediği son sözlerini videoya aldı. Ralston'ın hikayesi film oldu.






Siz olsaydınız kolunuzu keser miydiniz?

2003 yılında meydana gelen kazada Ralston, Utah yakınlarındaki Blue John Kanyonu'na tırmanmaya gitmişti.


17 Mayıs 2011 Salı

Hegel'den Seçmeler

Dil, Eylem ve Tarih

... Konuşmalar, insanlar arasındaki eylemlerdir... Fransızlar ve ingilizler, biz Almanlardan daha kültürlüdürler, yani daha kollektif bir kültüre sahiptirler; ama biz Almanlar, tarihi yazmaktan çok nasıl yazmak gerektiği konusunda titiz davranmaya eğilimliyizdir...

... Oysa deney ve tarih bize öğretiyor ki halklar ve hükümetler iten hiçbir zaman hiçbir ders almamışlardır ve hiçbir zaman da 'ardan alınabilecek derslere göre davranmamışlardır. Her dönem o denli kendine özgü durum ve koşullara sahiptir ki ve bu o denli bireysel bir durumdur ki, zorunlu olarak kendi kendinde ve kendi kendinden başlayarak karar verecektir ancak; zaten ancak böyle karar verilebilir...
(Tarih Felsefesi, s. 5-10 vd.)



Us ve Doğa

Doğa da ussal (rasyonel) bir dizgedir; ama onun böyle olması usun bilinç sahibi olduğu anlamına gelmez. Güneş dizgesinin devinimi değişmez yasalara göre olur, ama ne güneş, ne de bu yasalara hareket eden gezegenler bunun bilincinde değildirler.
(Tarih Felsefesi, s. 25)

İnsanın ürettiği herşey doğaya aykırıdır

İnsan, doğaya ya da bir başka deyişle yaratılmış yaşama en aykırı en çarpık varlıktır.
Ürettiği herşey doğaya aykırıdır.
Uyumsuzdur, eylemleri tüm doğa düzenini zorlamaktadır. Yıkıcıdır.
Çünkü doğayı değiştirmeyi yaşam biçimi olarak benimseyen belki de tek varlıktır.
Canlılığın anarşistidir.
Entropisidir.
Dünyayı yaşanmaz hale getirir.