İzleyiciler

1 Ağustos 2013 Perşembe

HERKES BAŞKA BİRİNİN ŞEYTANIDIR!



ELİNİZİ HİÇ KAĞIT KESTİ Mİ?



Bıçaktan ve tüm kesici aletlerden daha fazla acıttığını biliyor musunuz?
Günler süren bir sızı yaratır. Kabuk bağlamaz, geçmez, yani öldürmez ama süründürür

Pek çok kişinin hayatından, iz bırakan biri gelip geçmiştir. Duvara çarpmış gibi sersemletir.
Uzun süre kendine gelemezsin.
Üstünden kaç aşk gelip geçer, o bir türlü geçmez.
Sırası gelince herkes o vurgunu yer.
Kaçmak neredeyse imkansızdır!

“Hayatta bir kere mi aşık olunur?”
 Bu tartışma yıllardır sürer gider.
Kimine göre insan gerçek aşkla bir kere tanışır;
kimine göre aşk insanın karşısına pek çok defa çıkabilir.

O kısım bence aşka nasıl baktığınıza göre değişir ancak şu bir gerçek ki,
insan bir kere kalbin bekaretini bozacak darbeyi yer.

Genellikle 20-40 yaşları arasında bir yerde,
ömrünüzün sonuna kadar adını unutmayacağınız ve yüreğinizde kağıt kesiğine benzer bir acı bırakan şahısla karşılaşırsınız.
Suçiçeği veya kızamık geçirmek gibidir.
Tek fark, sizi aşı da kurtaramaz!

Öteki tarafta cehennem vardır ya da yoktur, orası inancınıza kalmış …
ama dünyada cehennemi yaşadığınız süreç, o şeytanla karşılaştığınız zamandır.
Hepimizin hayatında birinin parmak izi kalır.
Aradan kaç yıl geçerse geçsin, onun bıraktığı izler kolay kolay silinmez.

Şahit olduğum, dinlediğim ve yaşadığım pek çok hayat hikayesinde, bu durum dikkatimi çekmiştir.
Yaşadığımız hayat, uzun bir yolculuktur. Arabayla uçsuz bucaksız bir yolda ilerlediğinizi hayal edin.
Yolun bir yerinde karşınıza bir tabela çıkar.

Üstünde “ GERÇEK DÜNYAYA HOŞ GELDİNİZ!” yazıyordur.
Elbette o yazıyı görmezsiniz, siz o sırada tabelayı elinde tutan kişiye bakıyorsunuzdur!

Verdiğiniz bu moladan sonra, elinizde sarsılmış inançlarınız duruyordur.

O güne kadar bildiğiniz her şeyin yanlış olduğunu görürsünüz. Ve kalbin bekareti bozulmuştur!

Aşk, sevgi ve insanlar üzerine inandığınız bütün değerler, yerle bir olmuştur.

Sizin şeytan üstüne düşeni yapmış ve yüreğinizde iyileşmesi zor olan o yarayı açmıştır.

Ardından dökülen gözyaşları, beddualar, içilen yüzlerce sigara ve kadehler dolusu alkol; hiçbiri kısa zamanda toparlanmanızı sağlamaz.

Aradan yıllar geçer, siz yeniden seversiniz, belki evlenirsiniz, hayat devam eder. O kişiyi affedersiniz. Aklınızın ucundan bile geçmez üstelik!

AMA O KAĞIT KESİĞİ YOK MU?  Hiç ummadığınız yerlerde ortaya çıkar.
Bir filmin içinde bir sahnede, bir romanın ortasında, bir dostun başından geçen olayda, birden kendini hatırlatır.
Yüreğinizdeki sızıyı hissedersiniz.

Bu acıyı yaşamayan yürekler kolay kolay büyümez.
Hayat karnesinin önemli derslerinden biri olan
Şeytan ile karşılaşma, diploma alabilmenizin gerekliliğidir.

Ancak şunu unutmayın!
Farkında olun ya da olmayın,
siz de başka birinin hayat yolculuğunda
elinizde bu tabelayı mutlaka tutarsınız:

“GERÇEK DÜNYAYA HOŞ GELDİNİZ!”

--
Herkes Gülüşümü Görüyor

Kimse savaşımı görmüyor.

Herkes sesimi duyuyor

Düşündügümü kimse bilmiyor.

Herkes yazdiklarimi okuyor

Gözyaşlarimi kimse görmüyor.

Herkes beni tanidigini saniyor

Ama kimse benim kim oldugumu bilmiyor.....


\\*GÜLÜMSE*//
                                                                    H.OZKAN

31 Temmuz 2013 Çarşamba

OKUNASI BİR ÖYKÜ




YAŞAMA GÜVEN İÇİNDE 
SARILMAK


Zamanın birinde, eski Çin’de yaşlı bir Feng Shui üstadı yaşarmış. Şehir dışında, elinde Lo P’an pusulası, hassas ölçümler yaparmış. Ölülerin gömülmesi için en uygun araziyi bulmakta onun üstüne kimse yokmuş. Günün birinde, sıcak bir yaz günü, yine bir ailenin ölen yakını için ölçümler yapıyormuş. Sıcaktan bunalmış, terlemiş. Yakınlarda bir viranede yaşayan fakir mi fakir bir aile varmış. Ailenin yanına gitmiş ve çocukların annesinden kendisine su vermesini rica etmiş. Kadın yaşlı adama bakmış ve buz gibi suyu doldurduğu tası ihtiyara vermeden önce içine yerdeki tahıllardan alarak serpiştirivermiş. Yaşlı adam suyu içerken kadının bu hareketine çok kızmış. Kendisine hakaret edildiğini düşünmüş ve intikam almak için bir plan yapmış. Ölçümlerini yapıp işini bitirdikten sonra fakir aileyi ziyarete gitmiş. Aile üstadı görmekten çok memnun, kendilerine daha rahat bir yaşam sürebilmelerini sağlayacak, uygun bir arazi göstermesini rica etmiş. Yaşlı üstat da aile için hiç uygun olmayan ve kendilerine şanssızlık getirecek bir araziyi göstererek; buraya yerleşmelerini, bu tepenin tüm yaşamlarını olumlu yönde değiştireceğini ve zengin olacaklarını söyleyerek oradan ayrılmış. Aile sevinç içinde yaşlı üstadın söylediği araziye yerleşme kararı almış. Aradan yıllar geçmiş, aynı yaşlı adamın yolu yine aynı yere düşmüş. Yıllar önce karşılaştığı aileyi hatırlamış ve ne durumda olduklarını merak etmiş. Oraya vardığında, gördüklerine inanamamış. Kocaman bir ev, mutlu insanlar… Yakınlaştığında ihtiyarı tanımışlar ve sevinçle kendisine doğru koşmaya başlamışlar. İçeriye buyur edip, izzet ikramda bulunmuşlar. Üstat hiçbir şey anlayamamış. Ve anlatmaya başlamış. “Ben” demiş. “Bana üstüne tahıl saçılmış su verdiğiniz için o kadar kızmıştım ki, bu küstahlığınızı cezalandırmaya karar vermiştim. Ve size bu bölgede en uygun olmayan, en şanssız araziyi gösterdim. Ama şimdi bakıyorum. Siz hiç etkilenmemişsiniz. Tam tersine, keyfinize diyecek yok! Bunca yıldır böyle şey görmedim!” Çocukların annesi şaşkınlıkla cevap vermiş: “Üstadım, hiç hakaret olur mu? Benim niyetim bambaşkaydı. Siz öylesine yorgun ve terliydiniz ki, eğer o buz gibi suyu bir dikişte içseydiniz hasta olacaktınız. Ben tahılları suya serperek sizin onları ayıklanarak oyalanacağınızı ve yavaş yavaş içerken hasta olmaktan kurtulacağınızı düşündüm. Eve gelince… Biz bu arazinin bize uygun olduğuna yaşamlarımıza güzellikleri getireceğine o kadar inandık ki! Şimdi anlıyorum ki insanların yaşama güven içinde sarılmaları aslında en büyük şans ve uğurmuş!”


21 Temmuz 2013 Pazar

ELMA (KADIN) VE ŞARAP(ERKEK)



KADINLAR AĞAÇTAKİ ELMA GİBİDİR.
EN İYİLERİ EN ÜST DALLARDA BULUNUR.
ERKEKLERİN COĞU DÜŞÜP İNCİNMEKTEN KORKTUKLARI İÇİN ÜST DALLARA UZANMAK
İSTEMEZLER.

ONUN YERİNE YERE DÜŞMÜŞ ÇÜRÜKLERİ TOPLARLAR ÇÜNKÜ ONLARI ELDE ETMEK DAHA
KOLAYDIR.
YUKARIDAKİ ELMALAR İSE KENDİLERİNDE ARARLAR SUÇU VE SORARLAR KENDİLERİNE
'NEREDE HATA YAPIYORUM' DİYE.
ASLINDA GERÇEKTEN HATASIZ VE MUHTEŞEMLERDİR.
SADECE DOĞRU ERKEĞİN ORTAYA ÇIKIP CESARETİNİ VE YÜREĞİNİ TOPARLAYIP O ÜST
DALLARA ULAŞMASIDIR BÜTÜN OLAY.BU


LÜTFEN BU GERCEĞİ İYİ ELMA OLAN BÜTÜN KADINLARLA PAYLAŞIN. (DALINDAN TOPLANMIŞ OLSALAR BİLE)
                                               
ERKEKLER İSE ...

İYİ BİRER ŞARAP GİBİDİR.
KORUK OLARAK BAŞLARLAR, MAYHOŞ VE TATSIZ...
KADINLAR TARAFINDAN CANLARI ÇIKANA KADAR ÇİĞNENDİKTEN SONRA ANCAK BİR YEMEĞİN YANINDA GİDECEK KADAR TATLANIRLAR...

H.OZKAN

AŞIRI ŞÜPHECİLİĞİN KİŞİYE ZARARLARI TEDAVİSİ



Giderek artış gösteren
AŞIRI ŞÜPHECİLİK…
- ilişki sorunlarına neden olup
- kişiyi yalnızlaştırıyor.
- Kişiyi nefes alamaz hale getiren…
- sosyal yaşamı dağıtan

AFFETMEK KENDİMİZE İYİLİKTİR



Bir gün bir grup insan nasıl daha iyi yaşayabilecekleri, mutlu olabilecekleri konusunda akıl almak için bir bilgeye giderler

          bilge bu konuda onlara yardım etmeyi kabul eder ama bir şartı vardır;

          bundan sonra ne dersem yapacağınıza söz vermeniz gerekecek der ve ekler :
 yarın hepiniz bir çuval ve beşer kilo patates  getireceksiniz !
      kimse bu işten bir şey anlamamıştır.
      yine de ertesi gün çuval ve patateslerle bilgenin önüne çıkarlar. bilge kendisine meraklı gözlerle bakan topluluğa :

       ŞİMDİ BUGÜNE DEK AFFETMEYİ RET ETTİĞİNİZ, KIZGIN, KIRGIN OLDUĞUNUZ HER KİŞİ VE OLAY İÇİN BİR PATATES ALIN,

        O OLAYI, YADA KİŞİNİN ADINI BİR PATATESE YAZIP ÇUVALA KOYUN  DER.

       BAZILARI ÇUVALA ÜÇER BEŞER PATATES KOYARKEN BAZILARININ ÇUVALI NEREDEYSE DOLMUŞTUR.
       BİLGE KENDİSİNE PEKİ ŞİMDİ NE OLACAK DERCESİNE BAKAN İNSANLARA İKİNCİ AÇIKLAMAYI YAPAR.
BİR HAFTA BOYUNCA NEREYE GİDERSENİZ GİDİN, BU ÇUVALLARI YANINIZDA TAŞIYACAKSINIZ, YATTIĞINIZ YATAKTA, BİNDİĞİNİZ OTOBÜSTE, HER YERDE HEP YANINIZDA OLACAKLAR.
       ARADAN BİR HAFTA GEÇER, BİLGE GELİR GELMEZ, İNSANLAR ŞİKAYETE BAŞLAR :
 BU KADAR AĞIR ÇUVALLARI HER YERE TAŞIMAK ÇOK ZOR. PATATESLER KOKMAYA BAŞLADI. VALLAHİ İNSANLAR TUHAF GÖZLE BAKIYORLAR BİZE ARTIK. HEM SIKILDIK HEM YORULDUK,
      BİLGE GÜLÜMSER  VE ŞU DERSİ VERİR, GÖRÜYORSUNUZ., AFFETMEYEREK, NEGATİF DUYGULARI İÇİMİZDE TUTARAK ASIL KENDİMİZİ CEZALANDIRIYORUZ.
KENDİMİZİ RUHUMUZDA AĞIR YÜKLER TAŞIMAYA MAHKUM EDİYORUZ.
BAĞIŞLAMAYI ,KIZGINLIKLARIMIZDAN VE ÖFKEMİZDEN VAZGEÇMEYİ KARŞIMIZDAKİNE BİR İHSAN OLARAK DÜŞÜNÜYORUZ,
OYSA;

AFFETMEK EN BAŞTA KENDİMİZE YAPTIĞIMIZ BİR İYİLİKTİR !
H.OZKAN

BARDAGI BU GÜN YERE BIRAKIN



Profesör elinde içi dolu bir bardak tutarak dersine başladı
Herkesin göreceği bir şekilde tutuyordu ve ardından sordu :
'Bu bardağın ağırlığı sizce ne kadardır?'
'50gm!' .... '100gm!' .....'125gm' ..diye öğrenceiler yanıtladı.
'Bardağı tartmadıkça gerçekten ben de bilemem,' dedi profesör, 'ama, benim sorum şu ki :
 Bu bardağı böyle birkaç dkikalığına tutsaydım ne olurdu?'  'Hiçbirşey';..diye yanıtladı öğrenciler 
Tamam peki 1 saat boyunca tutsaydım ne olurdu?' diye sordu profesör
bu kez;  Kolunuz ağrımaya başlardı efendim' diye öğrencilerden biri yanıtladı 
'Haklısın, peki şimdi ben 1 gün boyunca tutsam ne olurdu?'  'Kolunuz iyice ağrır, kas spazmı & batar vs gibi sorunlar  yaşardınız ve hastaneye gitmek zorunda kalırdınız!'  ;
.. tüm öğrenciler çeşitli yorumlar yaptı ve gülüştüler  'Çok iyi.  Peki tüm bu sorunlar olurken bardağın ağırlığında bir değişme olur  muydu?'  Diye sordu profesör.
'Hayır';. Diye yanıtladı herkes  'Peki o zaman kolun ağrımasına ve kas spazmına neden olan neydi?'
Öğrenciler bulmaca çözermişçesine düşünmeye başladılar.
'Acıdan ve ağrıdan kurtulmak için ne yapmam gerekir bu duruma?'diye   tekrar profesör sorar  'Bardağı bırakın düşsün!' diye öğrencilerden biri yanıt verir  'Kesinlikle!' der profesör. 
Hayatın problemleri de böyle birşeydir.
Onları kafanda birkaç dakika tutarsın & Bir sorun yokmuş gibi  görünür.
 
Uzun bir süre düşünürsün & Başınız ağrımaya başlar Daha uzun düşünün & Artık seni bitirmeye ve hiçbir şey yapamamana  neden olur. 
Hayatınızdaki mücadeleleri ve problemleri düşünmek önemlidir,
 Fakat DAHA ÖNEMLİSİ onları her günün sonunda, uyumadan önce yere  bırakmaktır (bardak gibi).

Bu şekilde strese girmez, ve her gün taze bir beyin ile uyanır ve  her konuyla ve yolunuza çıkan her mücadele ile başa çıkabilecek   güçte olursunuz! 
'
BARDAĞI YERE BIRAKIN BUGÜN!'
H.OZKAN

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Erkek ilişkisinde sorunlar olduğunda ne yapar?

 Aşık erkek annede teselli arıyor

Almanya'daki bir araştırmaya göre her on erkekten biri ilişkisinde sorunlar olduğunda annesinde teselli arıyor.
Araştırmalar, erkeklerin ilişkileri hakkında konuşmak istemediği yönündeki genel kanıyı haklı çıkarıyor. Alman tanışma sitesi ElitePartner'in bir araştırmasında, her iki erkekten birinin aşk acısını ya da ilişki sorunlarını

6 Temmuz 2012 Cuma

Yaz Aşkı - Burçların diğer burçlarda neleri beğendiğini bilmeden âşık olmayın.

 Burçlara göre yaz aşkları

Yeni bir ilişkiye başlarken dikkat etmeniz gerekenlerden biride burç uyumunuz. Burçların diğer burçlarda neleri beğendiğini bilmeden aman dikkat âşık olmayın.


Koçların etkilendiği burçlar

İkizlerin; Popülaritesini, Etrafının sürekli dolu, eğlenceli, keyifli, hareketli oluşunu,
Esprilerini, neşeli halini, Aslanın: Kendine has karizmasını, Cömertliğini, Güçlü cinselliğini,
Terazinin; Koç ve Terazi aşka düşkün iki burçtur. İkisi de sosyal ve arkadaş canlısıdır. Bu ilişkilerinin

29 Nisan 2012 Pazar

Hepimizin felaketleriyle flörtleşen bir tarafı var...

Felaketlerimizle flörtleşiyoruz

Fransız yönetmen Emmanuel Daumas'a göre bizi korkutan her şey felaketimiz. Hem kaçıyoruz hem de bu girdaba girmekten alıkoyamıyoruz kendimizi. O yüzden hepimizin felaketleriyle flörtleşen bir tarafı var...

“Yeni Metin Yeni Tiyatro Festivali 1” için aralık ayından itibaren Yeşim Özsoy Gülan önderliğinde Mark Levitas, Okan Urun, Sibel Arslan Yeşilay ve Beliz Güçbilmez’le yoğun atölye çalışmaları

13 Nisan 2012 Cuma

Montesquieu’nün kulakları çınlasın, kemikleri sızlasın

Medya Ne Yana Düşer Usta, Okur Ne Yana!

Montesquieu’nün kulakları çınlasın, kemikleri sızlasın; kuvvetler ayrılığını insanlığa hibe! ettiğinden bu yana yıllar yıllar geçti, yattığı yerden şöyle bir dikilip ‘kuvvetlerinin’ ve ‘ayrılıklarının’ başına ne geldi diye baksa…Yasama, yürütme ve yargının yanında dördüncü kuvvet olarak görülen medyanın