İzleyiciler

27 Aralık 2011 Salı

Biz kendi içimizde ne kadar özgürüz ya da özgür müyüz?

İyi de biz kendi içimizde ne kadar özgürüz ya da özgür müyüz?

Toplumun bize yasakladığı veya serbest bıraktığı 4 temel duygu; öfke, korku, gülmek ve ağlamak…

12 Aralık 2011 Pazartesi

Mavi Kurdela (Hikaye)


New York'ta yasayan bir öğretmen, Lise son sınıfındaki öğrencilerinin "diğer insanlardan farklı özelliklerini" vurgulayarak onurlandırmaya karar vermiştir. California Del Mar'dan Helice Bridges
tarafından geliştirilmiş süreci kullanarak, her bir öğrencisini teker teker tahtaya kaldırdı.Ilk önce öğrencilere sınıf ve kendisi için ne kadar özel olduklarını belirtti. Sonra her birine üzerinde altın harflerle "Siz çok önemlisiniz" yazılı birer mavi kurdele verdi.

Son Yaprak (Hikaye)



Ülkenin batısındaki küçük bir mahallenin bir sokağının neredeyse tamamı ressamlardan oluşmaktaydı. Bu mahallede, üç katlı bodur bir tuğla yığınının tepesinde iki kız arkadaşın stüdyoları bulunmaktaydı. Alt katlarında ise yaşlı bir ressam otururdu.

Günlerden bir gün kız arkadaşlardan biri zatürree hastalığına yakalandı. Genç

Kaç çeşit Sevgi vardır ?

Bu hikayeyi Japon yazar Masumi Toyotome yazmıştır.
Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir diye başlıyor hikayesine.
Ama sevgi nedir, nerede bulunur, biliyormuyuz diye soruyor ve anlatmaya başlıyor...

Beklentisiz Sevmek...

Hiç beklentisiz sevdiniz mi?



Yani bugün telefon etmedi demeden,su an nerede acaba diye kendi kendinizi yemeden, yaş günümü hatırlayacak mı acaba diye bir beklenti içine girmeden sevdiniz mi hiç?

Bir Bardak Sütün Hatırı (Hikayeler)



Howard, yoksul bir ailenin çocuğuydu ve okul giderlerini karşılamak için kapı kapı dolaşarak eşyalar satıyordu. O gün hiçbir şey satamamıştı ve karni da çok açtı. Bundan sonra çalacağı ilk kapıdan yiyecek bir şeyler istemeye karar verdi. Kapıyı açan sevimli genç bayanı görünce utandı.

Görünüşe Aldanmak... (Hikayeler)



Kaba saba, soluk, yıpranmış giysiler içindeki yaşlı çift, Boston treninden inip utangaç bir tavırla rektör'ün bürosundan içeri girer girmez, sekreter masasından fırlayarak önlerini kesti... Öyle ya, bunlar gibi ne idüğü belirsiz taşralıların Harvard gibi üniversitede ne işleri olabilirdi?

Bunda da vardır bir hayır (Hikayeler)



Bir zamanlar Afrika'daki bir ülkede hüküm süren bir kral vardı. Kral, daha çocukluğundan itibaren arkadaş olduğu, birlikte büyüdüğü bir dostunu hiç yanından ayırmazdı. Nereye gitse onu da beraberinde götürürdü. Kralın bu arkadaşının ise değişik bir huyu vardı. İster kendi başına gelsin ister başkasının, ister iyi olsun ister kötü, her olay karşısında hep aynı şeyi söylerdi:
"Bunda da bir hayır var!"

Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra... (Hikayeler)

Kendisini karşılayan sekretere ; Nazif Bey'le görüşmek istediğini söyledi.
Bunun üzerine sekreter birden ciddileşti: "Nazif Bey mi?" dedi.
"Evet, Nazif Bey!" diye cevap alınca, hüzünlü bir ses tonuyla "Nazif Bey sizlere ömür efendim, onu kaybedeli dört yıl oldu." dedi. Hiç beklemediği bu haberle bir acı saplandı yüreğine.
"Ya, öyle mi.?" diyebildi sadece. Hicranlı bir suskunlukla bir müddet öylece kalakaldı. Gözlerine hücum eden yaşlar yanaklarından süzülüp göğsüne damladı. Kendisini toparlayıp "Onun adına görüşebileceğim bir yakını var mı acaba?" diye sordu.
"Evet var, oğlu Selim Bey....".
Titrek bir sesle "Öyleyse Selim Bey'le görüşebilir miyim?" dedi. Görevli hanım, insanda saygı uyandıran bu kibar beyefendiye, "Selim Bey oldukça meşgul bir insan, randevusuz görüşmek pek mümkün olmuyor; ama ben yine de kendisine bir haber vereyim." dedi ve telefona yöneldi..
Sonra "Kim diyelim efendim?" diye sordu.
"Kendimi ona ben tanıtmak istiyorum kızım." cevabı üzerine sekreter dahili telefonu çevirdi.
Daha sonra mütebessim bir çehreyle, "Selim Bey sizinle görüşmeyi kabul etti, lütfen beni takip edin." dedi. Beraber merdivenden çıktılar. İnce bir zevkle döşenmiş geniş bir salondan geçip büyük bir kapının önünde durdular, sekreter kapıyı açarak, 'Buyurun!' dedi. O da içeri girdi. Kendisini ayakta bekleyen vakur ve mütebessim gence doğru hızlı adımlarla yürüdü,elini uzatarak,
"Merhaba, ben Prof. Dr. Mehmet Baydemir." dedi.
"Bendeniz de Selim Cebeci. Lütfen buyurun, oturun." dedi, genç iş adamı.
Mehmet Bey, kendisine gösterilen yere oturur oturmaz:
"Yirmi üç yıl, tam yirmi üç yıl. Vaktiyle bana burs verip okumama vesile olan insanın elini öpmek için bu ânı bekledim." dedi ve dudakları titredi, gözleri doldu. "Ama o büyük insanın elini öpmek nasip değilmiş, bunun için ne kadar üzgünüm anlatamam." Yaşarmış gözlerini kuruladıktan sonra Selim Beye döndü: "Fakat en azından o büyük insanın mahdumunun elini sıkmaktan da bahtiyarım."
Misafirin bu sözleri üzerine Selim Bey yerinden fırladı, kulaklarına inanamıyordu. Kelimelerinin her biri birer hayret nidâsı gibi dizildi cümlelerine:
"Mehmet Baydemir demiştiniz değil mi, Tosyalı Mehmet Baydemir mi?" Profesör, delikanlının bu heyecanlı haline bir anlam veremeyerek başıyla "Evet" dedi.
Bunun üzerine Selim Beyin gözleri sevinçle parladı.
"Babamla sizi uzun yıllar aradık; ama bulamadık." dedi.
Profesörün yanına gelerek iki eliyle elini tuttu, candan bir dost gibi sıktı ve "Sizi karşıma Allah çıkardı." dedi. Bu sözler profesörü çok şaşırtmıştı.
"Uzun yıllar beni mi aradınız? Peki ama neden?" dedi.
Selim Bey gülen gözlerle profesöre bakarak "Bizdeki emanetinizi vermek için..." deyince,profesörün şaşkınlığı iyiden iyiye arttı.
"Emanet mi?" dedi.
Selim Bey cevap vermeden yerine geçip telefonu çevirdi. Karşısındakine "Gelebilir misiniz?" deyip telefonu kapattı.
Mehmet Bey, şaşkın gözlerle Selim Bey'e bakarken kapı çalındı, odaya iyi giyimli bir bey girdi.
Selim Bey ona yanına gelmesini işaret etti, sonra kulağına bir şeyler fısıldadı. Gelen kişi bir şey söylemeden geldiği kapıya yöneldi. O çıkarken Selim Bey, misafiriyle tatlı bir sohbete başladı. Sohbetleri koyulaştıkça,çehrelerindeki şaşkınlık, yerini birbirlerine hasret kırk yıllık ahbapların yeniden buluşmalarındaki sevinç, samimiyet ve güvene bırakmıştı. Mehmet Bey yurt dışındaki tahsilinden, araştırmalarından ve yirmi üç yıl boyunca her yıl büyüyen memleket hasretinden bahsetti. Sonra Nazif Beyin duvardaki portresini göstererek,
"Bu günlerimi şu büyük insana borçluyum." dedi."Bana yalnızca maddî destek vermedi, mânen de beni hiç yalnız bırakmadı. Yurt dışında tahsil görürken yanlışa her yeltendiğimde hayalen yanımda hazır oldu. 'Sana bunun için burs vermedim.' diyerek bana istikamet verdi. Ona her namazımda dua ediyorum." dedi ve gözlerini Nazif Beyin duvardaki fotografına mıhladı. Sonra gözleri portrenin altındaki ilk anda mânâ veremediği diğer tabloya kaydı.Son derece şık bir çerçevenin içinde, bazı yerleri yamalı ve tamir görmüş oldukça eski bir çift çorap duruyordu. Biraz daha dikkatli baktığında çerçevede bazı cümlelerin de sıralandığını fark etti:
"Bir müddet zeytin yiyeceğiz, sonra..."

Selim Bey, kendisine bir soru sorduğu için başını ona çevirdi; fakat aklı tabloda kalmıştı. Selim Beye cevap verirken tabloya bir daha baktı. İkinci cümle de birinci cümle gibi üç nokta ile bitiyordu:
"Bir müddet sabredeceğiz, sonra..."

KADINLARI ANLAMAK ZOR (Kadına Dair Kadınca, Kadinlar için, Kadınlara özel)



Öperseniz beyefendi değilsiniz, öpmezseniz adam değilsiniz.

İltifat edersiniz yalan der, etmezseniz bırakır gider.

Her isteğine evet derseniz karaktersiz olursunuz , karşı çıkarsanız anlayışsız.

Çok yanına giderseniz sıkıldım der, az giderseniz küser.

İyi giyinirseniz çapkınsın der, dikkat etmezseniz zevksizlikle suçlar.

Padişahın İşi Ne ? (Hikayeler)



Sultan Murad Han o gün bir hoş"tur. Telaşeli görünür. Sanki bir şeyler söylemek ister sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil.
Veziriazam Siyavuş Paşa sorar:
- Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var?
- Akşam garip bir rüya gördüm.
- Hayırdır inşallah?..
- Hayır mı şer mi öğreneceğiz.
- Nasıl yani?
- Hazırlan, dışarı çıkıyoruz.
Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki, padişah hâlâ gördügü rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi bilir. Seri, kararlı adımlarla Beyazıt'a çıkar, döner Vefa'ya, Zeyrek'ten aşağılara sallanır. Unkapanı civarında soluklanır. Etrafına daha birdikkatle bakınır. İşte tam o sırada yerde yatan bir ceset gözlerine batar, sorarlar;
- Kimdir bu?
Ahali:

Anneler birer Melektir (Hikayeler)



Bir zamanlar dünyaya gelmeye hazırlanan bir çocuk varmış.
Bir gün Tanrı'ya sormuş;
"Tanrım, beni yarın dünyaya göndereceğini söylediler. Fakat, ben o kadar küçük ve güçsüzüm ki, orada nasıl yaşayacağım?"
"Tüm meleklerin arasında senin için bir tanesini seçtim, O seni bekliyor olacak ve seni koruyacak. Meleğin sana hergün şarkı söyleyecek ve gülümseyecek. Böylece sen onun sevgisini hissedecek ve mutlu olacaksın."
"Peki, insanlar bana birşey söylediklerinde, dillerini bilmeden, söylediklerini nasıl anlayacağım?"
"Meleğin sana dünyada duyabileceğin en tatlı ve en güzel sözcükleri söyleyecek. Sana konuşmayı, dikkatle ve sevgi ile öğretecek."

Bir Saat ilgi için 20 Dolar... (Hikayeler)

Adam yorgun argın eve döndüğünde beş yaşındaki oğlunu kapının önünde kendisini beklerken buldu. Çocuk babasına, saatte ne kadar para kazandığını sordu. Zaten yorgun gelen adam, oğluna
"Bu senin işin değil" diyerek karşılık verdi.
Çocuk dayattı:
"Babacığım lütfen bilmek istiyorum" dedi.
Adam:
"Bu kadar çok bilmek istiyorsan söyleyeyim, saatte 20 dolar kazanıyorum."

Tapınak ve Gül yaprağı (Hikayeler)



Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu.
Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti.

Arkadaşlık. (Hikayeler)

Savaşın en kanlı günlerinden biriydi..
Asker, en iyi arkadaşının az ileride kanlar içinde yere düstüğünü gördü.
İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar.
Asker teğmene koştu ve:
- Teğmenim. Arkadaşımı almaya gidiyorum, bana bişey olursa şu mektubu aileme ulaştırırmısınız.
- Delirdin mi? der gibi baktı teğmen...
- Gitmeye değer mi?. Arkadaşın delik deşik olmuş... Büyük olasılıkla ölmüştür bile.
Kendi hayatını da tehlikeye atma sakın..
Asker teğmeni dinlemeden mektubu teğmen doğru atıp yaralı arkadaşına doğru koşmaya başladı.
İnanılması güç bir mucize.. Asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı.



Onu sırtına aldı ve koşa koşa döndü.. Birlikte siperin içine yuvarlandılar.
Teğmen, kanlar içindeki askeri muayene etti..

Beklemek... (Aşk, Sevgi, Hikayeleri)

 
Üniversiteli delikanlı Kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı. Okul salonundaydı... Tribünsüz, minik bir salon.... Seyircilerle, oyuncular arasında, sahanın çizgisi vardı sadece. O kadar yakındılar... delikanlı, bu tatlı, bu güzel, bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu takımda... Hoşlandığını, fena halde hoşlandığını hissetti. Az sonra bir şeyi daha hissetti. Kız servis atarken hemen önünden geçti. Göz göze geldiler... Kız gülümsedi. Delikanlı, çok popülerdi o yıllarda... Kız onu tanımış olmalıydı. Kim bilir, belki kız da ondan hoşlanmıştı. Belki de delikanlı öyle olmasını istediği için ona öyle gelmişti. Set değişip, takım karşıya gidince, delikanlı yerini değiştirdi, o da karşıya gitti.... Üçüncü sette tekrar eski yerine döndü. Kızda gidiş gelişleri fark etmişti galiba. Bir defa daha gülümsedi. Manidar... �anladım� der gibi bir gülümseyişti bu.


Delikanlı o hafta boyu hep bu dünyalar şirini kızı düşündü. Pazar günü, sabahın köründe kalktı, erkenden oynanacak maçı, ne maçı canım dünyalar şirini kızı görmek için... Delikanlı artık kızın hiçbir maçını kaçırmıyordu. Dahası... Ankara kolejinin her dağılış saatinde, okul civarında oluyordu, on

Farkında mıyız ? - Bakış açısı (Hikayeler)



Günlerden bir gün bir baba ve zengin ailesi oğlunu köye götürdü.
Bu yolculuğun tek amacı vardı.
İnsanların ne kadar fakir olabileceklerini oğluna göstermek.
Çok fakir bir ailenin çiftliğinde bir gece ve gün geçirdiler.
Yolculuktan döndüklerinde baba oğluna sordu,

"insanların ne kadar fakir olabildiklerini gördün mü?"

Babaya Şok, Sürpriz şaka (Hikayeler)


İstanbul�da üniversitede okuyan genç kız Ankara'daki babasına telefon etmiş:
-"Baba, merhaba. Ben Lale...."
-"Ooo Güzel kızım benim. N'abersin bakalım?..."
-"Hiç sorma babacığım. Hiç keyfim yok valla..."
-"Hayırdır ? Bi sorun mu var?...�
Kız ağlamaya başlar; babası ise üzüntü ve meraktan kafayı yemektedir:

Sevgi için Randevu (Hikayeler

Kapıdan içeri girer girmez neşeyle bağırdı:
"Anne biliyor musun bugün yuvada ne oldu?"
"Görmüyor musun? Telefonla konuşuyorum."
Hiç kimsenin sevdiği şey birbirine benzemiyordu. Annesi telefonu, babası arabayı seviyordu.
Herşey erteleniyordu telefon ve araba söz konusu olduğunda.
Bir de eve misafir gelecek oldu mu kendisine hiç yer kalmıyordu. Nerelere gitsindi?
Annesi kapattı telefonu. Mutfaktan tencere kaşık sesleri geliyordu. Koşarak yanına gitti.
"Sana yardım edeyim mi?" dedi en sevimli halini takınarak.
Annesi manalı manalı baktı.
"Hayırdır. Bir yaramazlık filan. Bak bir de seninle uğraşmayayım. Çok yorgunum zaten."
Yorgunluk nasıl bir şeydi. Bazen elinde oyuncağıyla uykuya daldığında anneannesi oyuncağı yavaşça elinden alır
"Nasıl yorulmuş yavrucak. Uykunun gül kokulu kolları sarsın seni" diyerek alnına bir öpücük konduruverirdi.
Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eğer, ne diye annesi kendisiyle böyle kızgın kızgın konuşuyordu.
"Anneciğim yorulduğun zaman gül kokulu uykulara dalarsın. Anneannem öyle söylüyor."
"Uykuya dalayım da gül kokuları kusur kalsın. Yorgunluktan ölüyorum."
Bu kelimeden nefret ediyordu. Yorgunum. Yorgun olduğumdan. Böyle yorgun yorgunken...
"Anneciğim sen yorulma diye..."
"Yemekte konuşuruz çocuğum. Bankada işler yetişmedi. Baban gelene kadar bunları bitirmem lazım. Hadi sen oyna biraz."
"Hani siz yoruluyorsunuz ya..."
"Eeee...."
"Ben de oynamaktan yoruluyorum."
"Ne yapayım?"
"Bilmem..."
Yapılmaması gerekenleri biliyordu da büyükler, yapılması gerekenleri hiç bilmiyorlardı.
Işıklar söndü birden.
Annesi öfkeyle söylenmeye başladı.
"Mum da yok" diye diye karıştırdı dolapları el yordamı.
Çocuk sırtüstü yatıp, anneannesinin köyünü düşündü. Gaz lambasının ışığında deli tavşan masalını anlatışını. Deli tavşanın duvardaki aksini getirdi gözlerinin önüne. Anneannesi gibi iki elini birleştirip işaret parmaklarını yukarı kaldırarak tavşan kafası yaptı.
"Bak deli tavşan" diyerek parmaklarını oynattı.
Yoldan geçen arabaların farları duvardaki tavşana yol açtı. Tavşan alabildiğine hür dolaştı sağda solda. Otlarla kuşlarla konuştu. Sonra yorgun düştü. Duvardaki görüntü o minik avuçların açılmasıyla kayboldu. Kolu yavaşça kanepeden aşağı sarktı.
Neden sonra ışıklar geldi. Kadın çocuğun hiç konuşmadığını farketti birden.
Kanepeye koştu. Küçücük dizlerini karnına doğru çekerek uykuya dalmıştı.
Masanın üstündeki dosyalara baktı iğrenerek. Dindirilmez bir pişmanlık doldurdu içini.



Uyandırmaktan korka korka küçük alnına bir öpücük kondurdu.
Çocuk sanki bu öpücüğü bekliyormuşçasına
" İşin bitince beni sever misin anne?" dedi.
Kadın, sevilmek için randevu alan çocuğuna bakarak sabaha kadar ağladı.

Eğer bir çocuk aile içinde sevgi ve arkadaşlık görmüşse,
BU DÜNYADA MUTLU OLMAYI ÖĞRENİR.

Güzel Sözler - Özlü Sözler - Anlamlı Sözler - Deneme Yazıları Makale

Sol Yanım Acıyor Anne


Merhaba anne,
Yine ben geldim.
Merak etme okuldan çıktımda geldim.
Annelerde babalar gibi merak eder mi bilmiyorum ama
Ali "Okula gitmezsem annem çok kızar, merak eder" demişti de
Onun için söylüyorum.
Geçen hafta öğretmen,
Sağ elimde sarımsak, sol elimde soğan dedirte dedirte
Öğretti sağımı solumu.
Ben biliyorum artık anne sağım neresi, solum neresi
Ağrıyan yanımın neresi olduğunu
Şimdi iyi biliyorum anne.
Hani geçen geldiğimde
Şuram acıyor işte şuram demiştim de
Bir türlü söyleyememiştim ya acıyan yanımı anne
Bak şimdi söylüyorum
Şuram işte,
Sol yanım çok acıyor anne.
Hem de her gün acıyor anne her gün.
Dün sabah annesi Ayşe'nin saçlarını örmüştü.
Elinden tutup okula getirdi.
Yakası da danteldi.
Zil çalınca öptü, hadi yavrum sınıfa dedi.
Bende ağladım,
Ağladım hiç de utanmadım.
Öğretmen ne oldu dedi.
Düştüm dizim çok acıyor dedim.
Yalan söyledim anne.
Dizim acımıyordu ama sol yanım çok acıyordu anne.
Bugün bende saçım örülsün istedim.
Babam ördü ama onunki gibi olmadı.
Dantel yaka istedim.
Babam "Ben bilmem ki kızım" dedi.
Bari okula sen götür dedim.
"kızım, iş" dedi.
Bende banane dedim, ağladım.
"kızım, ekmek" dedi babam.

6 Kasım 2011 Pazar

Alışmadık Alışmayacağız: Besi Hayvanları Hakları Nerede?

Alışmadık Alışmayacağız: Besi Hayvanları Hakları Nerede?: Hayvan dediğin nedir ki! Bugün bayram, yine ülkenin her yanından kanlı görüntüler düşecek ekranlara; canlı hayvan ithalatıyla övünülecek...

Siyasi Forum Siyasi-Politik Haber - Makale - Yazılar-- Sosyoloji Toplum bilimi , sosyoloji ders notları

Kadın ve Erkek Yaşamı - Yaşam Oyunları: Aşk Nasıl Doğar - Aşkın Doğuşu...

Kadın ve Erkek Yaşamı - Yaşam Oyunları: Aşk Nasıl Doğar - Aşkın Doğuşu...: Aşkın Doğuşu... Çoğumuz, aşk hissinin, yaş ile olgunlaştığını, sadece etkenlere bağlı olarak dönüştüğünü düşünürüz. Ancak; aşk da, yaşa ...

Kadın Dünyası * Erkek Dünyası * İletişim * motivasyon * Evlilik -- erkekçe, kadınca

3 Kasım 2011 Perşembe

Korkusuz olsaydık biz, ne olurduk?

Yaşamlanmızda korku tarafından yönlendiriliriz, çünkü içinde bulunduğumuz koşulları değerlendirmek ve önceden kestirmek ve bu bilgiye dayanarak sağ kalmak gereksinimi tarafından yönlendiriliriz. Biyolojimiz, kendi yaşamını sürdürme planını, en temel işlevlerinden biri olarak kabul eder ve olası tehlikelere karşı bizi sürekli uyarır. Bu değerlendirme için en uygun olan aracı, beynimizi kullanırız.

Sağanak Bir Masaldır Aşk


Devrik bir düşünüşün yenilenmiş mevsimleri çaldı kapımı, aylardan baharSilik dünler döşedim yürek raylarıma, döküldü aşkın dallarından yapraklarBir ömrün saklanma odalarındayım, üşümüşlüğümü göstermiyor ki aynalarKurtarma bedenimi aşkın yangınlarından, söndürmez özlemli ruhumu sular
Çivit mavisi bir mutluluğun boyaları dökülmüş sandallarıyla açılıp sonsuzluğa, kürek çekmek istiyorum belki de hiç bilinmeyen renklere. Hep o ömür kozasının kırık ışıklarına sokulur gece ve hep o düşsel anların zülüflerini tarar aşk sırları çizilmiş aynalarda. Çoğul bir yangın alanında gövdemizin sızılı karanlıklarına döneriz sonra, yol yorgunu bir ömrün ücra dallarından yaşamı toplarız, ruhumuzun saklanma odalarına dalarak yüreğimizin yankılı zindanlarında çığlık besleriz.

Ölüm anındaki ışığın sırrı ne?

 Bilimsel deneyimler, ölümün eşiğinden dönüşün tüm boyutlarının nöro-psikolojik ya da psikolojik temellerini ortaya koyuyor. Uzmanlar, insanın ruhunun beden dışına çıkması, ölmüş olan yakınlarla karşılaşma gibi deneyimlerin ölümden sonraki hayatın kapısının aralanması değil, beyin işlevlerinin 'cilvesi' olduğunu söylüyor.

Bir grup bilimadamı ölümün eşiğinden dönüldüğü anlarda yaşanan deneyimlerin beyin işlevlerinin yoğunlaşmasından kaynaklandığını savundu. Edinburg Üniversitesi ve Cambridge Tıbbi Araştırmalar Konseyi uzmanları, bu konuda şimdiye dek yapılan araştırmaları gözden geçirdi.

Nedir, Neden, Nasıl, Nerede ?: Sigara İçmek, Sigara Neden İçilir, Sigara Nikotin

Nedir, Neden, Nasıl, Nerede ?: Sigara İçmek, Sigara Neden İçilir, Sigara Nikotin: Sigara İçmek, Sigara Neden İçilir, Sigara Nikotin Sigaraya Başlama Nedenleri, Sigara İçme Türkiye nüfusunun yaklaşık yarısı sigara i...

Nedir, Neden, Nasıl, Nerede, Ne zaman, Hangi

Nedir, Neden, Nasıl, Nerede ?: bellek-hatırlama-unutma-neden unuturuz ve nasıl ha...

Nedir, Neden, Nasıl, Nerede ?: bellek-hatırlama-unutma-neden unuturuz ve nasıl ha...: bellek beynimizdeki geçmiş bir olayı hatırlama ve zihinde tutma yeteneğimizi sağlayan kısımdır beyinde bellek merkezi yoktur anıların s...

Nedir, Neden, Nasıl, Nerede, Ne zaman, Hangi

Kadın ve Erkek Yaşamı - Yaşam Oyunları: Sevgililer günü için 40 romantik öneri

Kadın ve Erkek Yaşamı - Yaşam Oyunları: Sevgililer günü için 40 romantik öneri: 14 Şubat’ta sevdiğinizi sürprizlerle şımartın 1 Romantik mum yolu Mumların romantik gücü tartışılmaz! Evinizin giriş kapısından başl...

Güzel Sözler - Özlü Sözler - Anlamlı Sözler - Deneme Yazıları Makale

Kadın ve Erkek Yaşamı - Yaşam Oyunları: Kadınların hoşlanma belirtileri

Kadın ve Erkek Yaşamı - Yaşam Oyunları: Kadınların hoşlanma belirtileri: Acaba ondan gerçekten hoşlanıyor musunuz? Kadınlar birinden hoşlandıklarında ne yapar, nasıl sinyal verirler? İşte cevabı...

Kadın Dünyası * Erkek Dünyası * İletişim * motivasyon * Evlilik -- erkekçe, kadınca

Çocuklar eskisi gibi bayram sevinci yaşamıyor

Günümüz çocukları neden bayramda mutlu olmuyor?

Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İsmet Kırpınar, çocukların eskisi gibi bayram sevinci yaşamadığını, dün bir sürü şeye yeten harçlıkların, bugünkü çocuklar için bir şey ifade etmediğini belirterek, ''Belki her bayram yeni bir bilgisayar, cep telefonu veya Ipad alabilsek, kim bilir şimdiki çocuklar da sevinebilir'' dedi.
Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İsmet Kırpınar, ''Günümüz çocuklarının, bayramları eskisi gibi yaşamadıklarının'', erişkinler tarafından sıkça dile

2 Kasım 2011 Çarşamba

Tao Der ki, ''Sevişin Ama...!''

TAO DER Kİ: SEVİŞİN AMA... (I)




This image has been resized.Click to view original image
"Erkek Yang'dır, Yang'ın özelliği çabucak isteğinin kabarmasıdır. Ama gene çabucak da doyuma ulaşır. Kadın Yin'dir, Yin'in özelliği öyle çabuk isteklendirilememesidir. Ama bir kez isteklendi mi kolay kolay doyurulamaz"
(Wu Hsien- Taocu Sevişme ustası.)

Cinsellik çocuk oyuncağı değildir. İnsan doğuştan iyi bir aşık olarak doğmaz. Erken boşalma ve orgazm olamama da kader değildir. Cinsel başarı öğrenilebilir bir şeydir. Biraz teknik bilmenin kimseye zararı olmaz. Hatta kimi durumlarda olmazsa olmaz.

Bu kadar ahkam kesmeye alışık değilim ama defa bahsedeceğim konu ortaya kesin yargılar koymayı gerektiriyor. Ciddi bir konudan, cinsellikten ve onun tekniğinden bahsedeceğim. Bu tür kesin ifadelerle üslubumdaki "konunun uzmanı" etkisini arttırdığımı düşünüyorum. Derdim o...

Rehberimiz Tao, konumuz sevişme sanatı... Bu eski Çinliler, seks bilimi konusunda çok iddialılar. Uzun yaşama saplantılarını bile cinsellikle bağdaştırıyorlar. Meseleye onların baktığı taraftan baktığınızda cinselliğin "kutsal kitabının" eski Çin'de yazıldığını fark ediyorsunuz.

Uzak Doğu'lu ustalarımız, Taocu sevişmeyi bilmeyen birinin durumunu bir yemeği doya doya yemek isteyen ama midesinde yer kalmadığı için arzuladığı gibi yiyemeyen boğazına düşkün bir kişinin durumuna benzetiyorlar. "Ama" diyorlar, "Taocu sevişmeyi uygulayan bir çift söz konusu olunca onların en sevdikleri yemek her zaman önlerindedir, her zaman da midelerinde o yemeği yiyecek yer vardır"

Taocu seks anlayışında erkeğe kadından çok iş düştüğünden aslında doğru olan bu konunun detaylarının bir erkek tarafından anlatılması. Kaç aydır bu konuda yazacak bir beyefendi nasılsa çıkar diye bekliyorum ama nafile...Serdar Turgut bu aralar daha çok ekonomi yazıyor. Ondan ümit yok. Ya "seksoloji" ile daha çok kadınlar ilgileniyorlar ya da erkekler işin teorisini pek önemsemiyorlar. Üstelik aylardır gözüm Agora'nın müdavimi Yaşar Aksa'nın yazılarında, bu konuyu yazsa yazsa bu adam yazar diye bekledim bunca zaman ama nerede? Erkeklere fazla yüklenmemek gerekiyor aslında cinselliğin bir bilim olduğunun pek azı farkında. Belki Yaşar Bey de "Tao"nun yalnızca bir Çinli düşünür olduğunu zannediyordur.

Neyse iş başa düştü...

Tao der ki, erkeğin ersuyu yaşamsal bir özdür ve öyle denetimsiz savurganca harcanmamalıdır. T'ang döneminin (618-916) en önde gelen hekimi Sun S'sû-Mo da aynı konuda "Eşsiz Öğüt" isimli kitabında, "Savurganca ersuyunu harcayan kimse hasta olur ve bu savurganlığı sonucunda ersuyunu tüketirse ölür. Erkekler bunun böyle olduğunu hiçbir zaman akıldan uzak tutmamalıdırlar."

Taocu sevişmeyi öğrenmiş bir çiftin, birbirlerini doya doya seyretmek, bol bol okşamak, cinsel iştahlarınını artırıcı kokularının ve benzer bir çok ayrıntının keyfine varmak için istedikleri kadar zamanları vardır. Canları ne zaman isterse, her vakit bulduklarında sevişebilirler. Dolayısıyla, erken boşalma ya da orgazm olamama gibi bir sorunla karşılaşmazlar.

Bu işin iki taraf için faydaları saymakla bitmez. Kendine güveni artan erkek yatak arkadaşının istediği kadar uzun ve sık sevişebilir. Bu yüzden erkek kadının Yin özünden, kadın erkeğin Yang özünden tam anlamıyla yararlanabilirler. Sonucunda her ikisi de eşsiz bir dinginlik, zihinde bir durulma, rahatlama yaşarlar ki buna "Yin/Yang uyumu" ya da "Uyumun Taosu" denir.

Eski metinlerde kadın ve erkeğin güçlerini karşalaştırmak için kullanılan ateş ve su benzetmesi nedensiz değildir. Ateş, Yang'dır, çabucak sıçrayıp, tutuşabilir. Ama Yin gücüne sahip su onu söndürebilir. Güçlerin ancak karşıtı olan güçlerle eşlenip bütünleşeceğini inanan Taocu düşünceye göre, ateş ve su, yer ve gök, nefes almak ve nefes vermek gibi pek çok karşıt güç bir cinsel güçle özdeşleşebilir.

Taocu sevişmenin en önemli bölümü boşalmanın denetimidir. Dilerseniz burada, "Taocu Sevişme ve Seks"kitabının yazarı Jolan Chang'e de kulak verelim;

"Kendini nasıl gevşeteceğini, gerginliklerini nasıl gidereceğini öğrenen çevresiyle uyum sağlayan Taocu genellikle yaşamın tam anlamıyla keyfini çıkarmaya başlar. O zaman da uzun ve sağlıklı bir yaşam arayışına daha da büyük ilgiyle yönelirler. Hemen bütün eski hekimlerin Taocu olmasına şaşmamak gerek..."

Chang, Taocu sevişme konusunda üç temel kavrama dikkat çeker:

Birinci kavram, bir kimsenin yaşına ve sağlık durumuna göre ayarlayacağı iki boşalma arasındaki en uygun aralığı bulmayı öğrenmesidir. İkinci kavram, eski Çinlilere göre boşalma zevk esrikliğinin en son noktası değildir. Bir kimse bunu öğrenince sekste boşalma dışında çok daha üstün, çok daha güçlü yeni zevkler keşfedecektir. Üçüncü kavram, kadının doyuma ulaştırılmasının gerekliğidir.

Bu anlayış erkekle kadına istedikleri kadar çok ve istedikleri kadar uzun sevişme imkanı vermesinin yanında Çinde Taoculuğun başlıca etkin felsefe olduğu sürece özgür ve sağlıklı cinsel yaşamın gelişip oluşmasına da imkan sağlamış.

Güzel Sözler - Özlü Sözler - Anlamlı Sözler - Deneme Yazıları Makale

Nil Gün'ün Çekim Yasası'ndan

Nil Gün'ün Çekim Yasası'ndan

- Evren her şeye “evet” der. Ben başarabilirim, dersen başarırsın.

- Söz, düşünce, duygu ve davranışlar bizi etkiliyor.

- Sadece niyet yeterli olmaz. Davranışların ile niyetini göster. Çünkü başkaları bizi davranışlarımıza değerlendiriyor.

- Evren “evet” der. Gelecek zaman kullanma ifadelerinde. “İstiyorum” dersen sadece, isteme aşamasında kalabilirsin. Sözün büyüsü var. Yapıyorum, de. Oluyor, de.

- Olumsuz şeyleri duygusal yatırım yapmadan dile getirebilirsin. Aksi takdirde uzak dur.

- Değerlendir ama yargılama. Yargıladığımızda, yargıladığımız özelliği kendimize çekiyoruz.

- Kıskançlık ile Evren’e “o bende yok” mesajını veriyoruz. Evren bunu onaylıyor.

- Ne yaparsak kendimize yapıyoruz.

- Bizler özde biriz. Aynı okyanustan gelen ama farklı şekilli kaplarda dondurulmuş buzlar gibiyiz.

- Hayatınıza gelen olaylara dikkat edin. Mesajı aldığınızda tekrar eden olaylar biterler.

- Ağrılar sinyaldir.

Gizli Bahçemiz / 9 Kutsal Bahçe

" Gün Ağarmış fahişeler hala sokaklarda
Keşler kıyı bucak yabani gözlerle ışığı arıyor
Şişko bir kadının basamak çıkmaktan soluğu kesilmiş
Geçip gidiyor çöp karıştıran kaygılı bir adam
Soytarılar, herkes güvercinlerin krallığında
Yaz göğü kurşuni bulutlarla kaplamış.


Tao her yerde, ama bazen vazgeçemediğimiz alışkanlıklarımız, içinde yaşadığımız kötü çevre ve koşullar ona baskın çıkıyor. Her birimiz insan olarak eşit değerdeyiz, ama duyarlılıklarımız farklı. " diyor ve devam ediyor Deng Ming-Dao yazısına.

Üzerinizdeki Yükü Atmanın Yolları

Stresten uzak bir hayat sürmek pek mümkün değil ama stresle başa çıkmanın yollarını öğrenmek size yarar sağlayabilir. Stresle başa çıkmak deyince bunun çeşitli yolları var, bunlardan biri de gevşeme teknikleri.
Uzmanından öğrendikten sonra kendi başınıza rahatça uygulayabileceğiniz temel gevşeme tekniklerini kullanmak hiç de zor değil. Gevşeme teknikleri strese verdiğimiz negatif yanıtları azaltarak daha iyi bir yaşam kalitesine ulaşmamıza yardımcı olur. Zira bu teknikler stres yönetiminin temeli sayılabilir. Şunu hemen belirtelim ki gevşeme yani relaksasyon dediğimiz şey, sadece zihinsel huzura kavuşmak veya bir hobi ile uğraşarak zihnimizi dinlendirmekle ilgili değildir. Gevşeme, hayatın güçlüklerinin zihnimizdeki ve vücudumuz üzerindeki yüklerini azaltan bir süreçtir. Bu bağlamda gergin hayatımızı gevşetmenin, sağlığımız üzerinde olumlu etkileri olacağını söyleyelim ve birkaç basit gevşeme tekniğini birlikte inceleyelim.

Zorla Gülmek Zararlı

Zorla Gülmek Zararlı

Gülmek ömre ömür katıyor. Ama nezaketen gülümsemek ömrü kısaltıyor. İşi gereği sinirli müşterilerin ya da üstlerin kabalıkları karşısında nezaketini korumak zorunda olanlar tehlikede.

İnsan Özgürlüktür - Osho

insan Özgürlüktür - Osho

Gerçek insanları sevmek zordur çünkü gerçek bir insan, senin beklentilerini gerçekleştirmeyecektir.

Böyle bir amacı yok. O, bir başkasının beklentilerini gerçekleştirmek için yaşamıyor, kendi hayatını yaşamak zorunda. Ve ne zaman sana karşı olan yada senin duygu, düşünce ve varlığınla uyum içinde olmayan bir alana kayarsa, bu sevgi zorlanıyor.

Sen Kimsin ? - Osho Yazıları

Sen Kimsin ? - Osho Yazıları

Kim olduğunu bildiğini sanıyorsun...

Ben sana, “Sen kimsin?” diye sorduğumda, eğer gerçekten içine bakarsan yanıtın “Bilmiyorum” olabilir. Söyleyebileceğin her şey hafıza olacaktır sen değil. Tek gerçek, hakiki yanıt “Bilmiyorum” olabilir çünkü kişinin kendini bilmesi en son şeydir. Ben kim olduğumu yanıtlayabilirim ama yanıtlamayacağım. Sen kim olduğunu yanıtlayamazsın ama cevaplarınla hazırsın. Bilgeler bu konuda sessiz kalıyorlar. Tüm hafıza atıldığında, tüm lisan atıldığında kim olduğum söylenemez. Senin içine bakabilirim, sana bir jest yapabilirim; tüm varlığımla seninle birlikte olurum: Budur benim cevabım. Ama yanıt sözcüklerle verilemez çünkü sözlerle ne verilirse verilsin hafızanın, zihnin bir parçası olur, bilincin değil.


Osho
Güzel Sözler - Özlü Sözler - Anlamlı Sözler - Deneme Yazıları Makale

Neşeli Olmak - Osho Yazıları

Neşeli Olmak - Osho Yazıları

Kimse çocuklarının dans etmesine, şarkı söylemesine, bağırmasına ve zıplamasına izin vermez.

Önemsiz nedenler yüzünden — belki bir şey kırılabilir, eğer yağmurda dışarı fırlarlarsa elbiseleri ıslanabilir — bu küçük şeyler için muhteşem bir manevi nitelik, neşe tamamıyla yok edilir.

Özgürlüğün Psikolojisi - Osho

Özgürlüğün Psikolojisi - Osho

Özgürlüğün iki yüzü vardır ve eğer sen sadece bir tarafını, tek bir yüzünü dene- yimliyorsan, özgürlüğün üzüntüyle karıştığını hissedeceksin. Özgürlüğün bütün psi- kolojisini anlamak zorundasın.

İlk tarafı, bir şeyden özgürleşmektir: milliyetten, belli bir kiliseden, bir ırktan, belirli bir politik ideolojiden. Bu özgürlüğün ilk kısmıdır, özgürlüğün temelidir. O her zaman bir şeydendir. Bir kez bu özgürlüğe sahip oldun mu çok hafif ve iyi ve mutlu hissedersin. Ve ilk defa kendi bireyselliğinden keyif almaya başlarsın çünkü bireyselliğin, özgürleştiğin tüm bu şeylerle kaplanmış haldeydi.

Ruhun Sevmesi

Ruhun ne sevilmeye ne de sevmeye ihtiyacı vardır. O sadece sever ve sevgisini sunmak ister...





İnsanın en derin ve en gerçek özlemi sevgi arayışıdır, derler.
Doğrudur... Ama dikkatli olmak lazım. Çünkü insanların çoğu ne yazık ki sevgi arayışı sandıkları şeyin tek boyutlu olduğunu ve asıl derdinin sevilmek olduğunun farkında bile değiller.
Ego sevilmek, çok ve hep sevilmek ister. Koşulsuz sevgiyi de sadece kendisi için ister.
Egonun ihtiyacı sevilmek, ruhun ihtiyacı ise sevgiyi ifade etmektir.
Ruhun ne sevilmeye ne de sevmeye ihtiyacı vardır. O sadece sever ve sevgisini sunmak ister.
Sevilmenin peşinde olan egodur sadece.
Ego, her ne kadar dilinden sevgiyi eksik etmese de çok sever görünse de hiç bilmez sevgiyi… Onun sevgiyi bilmesi için kendisini yok etmesi gerekir. Bunun içindir ki her şeyi kuşatan saf sevginin yerine, sevmek ve sevilmek diye aslında olmayan bir ikilik yaratır ve bu ikiliden sadece sevilmenin peşine düşer.

Tanılarından Özgürleşmelisin!

 Ancak; düşünce, duygu ve davranış içerikli bir tanımlama yaparsan ne demek istediğini anlayabilirim. Ancak o zaman Seni tam olarak anlayabilirim.




---------------


Obsesif-kompulsif bozukluk
Depresyon
Şizofreni
Sınır kişilik bozukluğu
Anksiyete bozukluğu
vs.

Değişkendir onlar, İklimler gibi, doğa gibi...

Değişkendir onlar. İklimler gibi, doğa gibi... İnsanlar ancak varsayımlarda bulunabilir onların atacakları adımlar için.

Bazıları hayatı mutlak pasif bir ruh haliyle yaşarlar. Mutlak pasif ruh hâli: hayatı an be an, sadece şimdiye odaklanarak ve kendini akışa bırakarak yaşamaktır. Böyle yaşayan insanların geçmişlerine baktığınızda yoğun mücadeleler ve acılar bulursunuz mutlaka.
O noktaya dikensiz gül bahçelerinde soluklanarak gelinmez zira. Geçtikleri yol, hiç de düz ve kolay değildir. Engebelidir. Hiç umulmadık anlarda aşılmaz dağlar, köprüsüz ve dipsiz uçurumlar çıkar karşılarına. Bazen ayakları takılır düşerler ama mutlaka silkinip kalkarlar ve yollarına devam ederler.
Hatasız kullardan değildirler. Çoğumuzun düşünmeye bile cesaret edemediği hatalar düşmüştür kısmetlerine ve bu hatalarının bedelini mutlaka ödeyeceklerini hep bilmişlerdir. Öderler de...
Ama onlar hatalarından ötürü pes etmeyenlerdendirler. Her türlü hatadan ders almayı bilirler. Dahası, eğer derslerini almamışlarsa aynı hatayı yine yapacaklarını ve bu sefer daha da büyük bir bedel ödeyeceklerini de bilirler.
Hatalarının onlara kazandırdığı en büyük deneyim ise insanın her türlü hâli olduğudur. Dolayısıyla onlar, diğer insan kardeşlerine karşı içsel bir anlayış ve hoşgörü geliştirmişlerdir. (Bu, hiç öfkelenmedikleri,

Bedenimiz Bizimle Sürekli Konuşuyor / Beden Bilgeliği

Bedenimiz bizimle sürekli konuşuyor. Onu dinlemeyi öğrenirsek kendimize çok büyük iyilik yapmış oluruz.









Bedeninizi dinlemek için ona zaman ayırın. O da bizim her düşüncemizi dinliyor, her duygumuzu hissediyor. Bizim düşüncelerimize, söylediklerimize ve duygularımıza uygun tepkiler veriyor. Beden duruşumuzu, omurgamızı, yüz kırışıklıklarımızı, hormonlarımızı bile düşünce ve duygularımıza uygun şekilde ayarlıyor.

Kurban olmak ya da seçim yapmak

Kurban olmak ya da seçim yapmak

Zihnimde yalnızca sınırlı, mahdut miktarda bir alan var. Bununla ne yapacağımı seçebilirim. Her nasılsa güzel anıların yok olduğu ve yalnızca acı dolu anıların kaldığı görülür. Bu gariptir, çünkü acı deneyimlemek istemem, ama gene de acı dolu anılara bağlı kalırım. Bu anılar hakkında tekrar tekrar düşünerek tekrarlanan bir acı yaratır ve kendime eziyet ederim. Zulmeden başka bir kimse değildir. Kendime zulmederek ve bu belirli durumun gitmesine izin vermeyerek kendimin kurbanı haline gelirim.

Olası Bir Öykü ( insanın kozmik bağlantıları )

Hava Soğuktu… Adam, Avladığı hayvanlardan edindiği postlara bürünmüş, mağarasının karanlığında bir köşeye
Büzülmüştü… Dişisi de hemen onun karşısındaydı. Soğuk havaya aldırmadan garip seslerle onu aşka davet ediyordu…
Birkaç dakika sonra ise aynı postun içindeydiler… Onlar, içgüdüleri sayesinde tanıştıkları bu zevki yaşarken, dışarıdan gelen ve de hiç alışık olmadıkları bir gürültü ile irkildiler, korktular da…

Ruhumuzu Yaşlandıran Düşüncelerimiz

 Ruhumuzu Yaşlandıran Düşüncelerimiz

*İşim başımdan aşkın. Bu iş bana zor geliyor.

*İşimi ve çalışmayı sevmiyorum.

*Kendime bakmama gerek yok.

*Bunu başarmam mümkün değil.

*Çirkinim. l Tipimle ilgilenen yok.

Bizi Genç Tutan Düşünceler

 Bizi Genç Tutan Düşünceler

*İşlerim düzeliyor ve iyiye gidiyor.

*İşimi ve çalışma ortamımı seviyorum.

*Kendime iyi bakmalıyım.

*Bunu da aşacağım. Bunu başaracağım.

Gökkuşağının Renkleri

Dünyanın Bütün Renkleri Bir Araya Toplanmışlar ve Hangi Rengin En Önemli En Özel Olduğunu Tartışmaya Başlamışlar:






Yeşil söze başlamış: Elbette ben en önemli rengim. Ben yaşamın ve umudun rengiyim! Çimenler, yapraklar, ağaçlar için seçilmişim. Yeryüzüne şöyle bir bakın, her taraf benim rengimle kaplı...

Ne iyilik ne kötülük sizi etkilemesin- - Neither good nor evil affect you

Ne iyilik ne kötülük sizi etkilemesin- Neither good nor evil affect you




yaù sarvatränabhisnehas
tat tat präpya çubhäçubham
näbhinandati na dveñöi
tasya prajïä pratiñöhitä
A.C. Bhaktivedanta Swami Prabhupada Tarafından Çeviri
Maddi dünyada kazanacağı her türlü iyilikten ya da her türlü kötülükten etkilenmeyen,buna ne şükreden ya da bunu hakir gören kişi sıkı bir şekilde mükemmel bilgide sabitleşmiştir.
A.C. Bhaktivedanta Swami Prabhupada’nın Açıklaması
Maddi dünyada daima iyi ya da kötü olabilecek bir karışıklık vardır. Bunun gibi maddi karışıklıklarla altüst olmayan, iyilik ya da kötülükten etkilenmeyen kişinin Krişna bilincinde sabitleştiği anlaşılır. Kişi maddi dünyada olduğu sürece daima iyilik ya da kötülük olasılığı vardır çümkü bu dünya ikilik doludur. Lakin Krişna bilincinde sağlamlaşan kişi iyilik ya da kötülükten etkilenmez çünkü o sadece tümüyle- mutlak iyilik olan Krişna ile ilgilenir. Krişna’ya olan böyle bir bilinç kişiyi teknik olarak samadhi denilen mükemmel bir aşkın konuma yerleştirir.




yaù sarvatränabhisnehas
tat tat präpya çubhäçubham
näbhinandati na dveñöi
tasya prajïä pratiñöhitä
Translation by A.C. Bhaktivedanta Swami Prabhupada
In the material world, one who is unaffected by whatever good or evil he may obtain, neither praising it nor despising it, is firmly fixed in perfect knowledge.
Purport by A.C Bhaktivedanta Swami Prabhupada
There is always some upheaval in the material world which may be good or evil. One who is not agitated by such material upheavals, who is unaffected by good and evil, is to be understood to be fixed in Krsna consciousness. As long as one is in the material world there is always the possibility of good and evil because this world is full of duality. But one who is fixed in Krsna consciousness is not affected by good and evil, because he is simply concerned with Krsna, who is all-good absolute. Such consciousness in Krishna situates one in a perfect transcendental position called, technically, samadhi.

Güzel Sözler - Özlü Sözler - Anlamlı Sözler - Deneme Yazıları Makale

Geçmişi Geride Bırakmak, Geleceği Güçlendirir

İleriye doğru ilerlemek ve insan varlıklar olarak tekamül etmek için korkularımızı çağırmalı, onların sırrını çözmeli ve salıvermeliyiz. Bu, yükseliş sürecinin büyük bir parçasıdır. Bu çok büyük dönüşüm günlerinde çok hızlandık, deneyimin insan spektrumundaki her korku, yüzleşmemiz için içimizin derinliklerinden ortaya çıkıyor.