Düşünenin  görevi: insanından      kopan, tarihini unutan ve yolunu şaşıran  aydınları irşada çalışmak,      kızmadan, usanmadan irşat. Gerçek sanat  ayırmaz, birleştirir.           
     Aydın  olmak için önce insan      olmak lazım. İnsan mukaddesi olandır. İnsan  hırlaşmaz, konuşur, maruz      kalmaz, seçer. Aydın, kendi kafasıyla  düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi.      Aydını yapan: "uyanık bir  şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü      kucaklamaya çalışan  bir tecessüs."           
     Kelimeleri tarif etmeden      girişilecek her tartışma kısır kalmağa mahkum.           
     Düşünce  şüpheyle başlar.      Düşünce, tezatlarıyla bütündür. Zıt fikirlere  kulaklarımızı tıkamak,      kendimizi hataya mahkum etmek değil midir?           
     Düşünmek,  insan üzerinde      düşünmek, mutlaka yasak bölgelerden birkaçına dalıp  çıkmakla olur. Zaten      demokrasi ve liberalizm yasak bölgeleri  kaldırmak manasına gelir.           
     Pamuk  ipliğinden biraz daha      sağlam tek bağ: düşünce birliği. O da  rüzgarın her an tehdit ettiği bir      kandil. Düşünce birliği, düşünen  insanlar arasında olur.           
     Gerici,  ilerici... Düşünce      hürriyeti bu mülevves kelimelerin esaretinden  kurtulmakla başlar, düşünce      hürriyeti ve düşünce namusu.           
     Argo,  kanundan kaçanların      dili. Uydurma dil, tarihten kaçanların...  Argo, korkunun ördüğü duvar;      uydurma dil şuursuzluğun. Biri  günahları gizleyen peçe, öteki irfanı boğan      kement. Argo, yaralı  bir vicdanın sesi; uydurma dil, hafızasını kaybeden bir      neslin.  Argo, her ülkenin; uydurma dil, ülkesizlerin.           
     Kamus,  bir milletin hafızası,      yani kendisi; heyecanıyla, hassasiyetiyle,  şuuruyla. Kamusa uzanan el namusa      uzanmıştır.            
     İzm'ler idraklerimize      giydirilen deli gömlekleri. İtibarları menşe'lerinden geliyor. Hepsi de      Avrupalı.           
     Kitaptan değil,      kitapsızlardan korkmalıyız.           
     Vatanlarını yaşanmaz      bulanlar, vatanlarını "yaşanmaz"laştıranlardır.           
     Dergi, hür tefekkürün kalesi.      Belki serseri ama taze ve sıcak bir tefekkür.           
     Biz ne kendimizi tanıyoruz,      ne Avrupa'yı. Tarihimiz mühürü sökülmüş bir hazine.           
     Gerçek bilgi, disiplinli ve      denenmiş bir bilgidir.           
     Gerçek aydın yabancı dil      bilmese de olur, çok kitap okumasına da ihtiyaç yok. Yeter ki ana dilini      gerçekten bilsin.           
     Kendini yığın haline getiren      bir millet payidar olamaz. Tek kaygısı para olan bir yığın yaşayamaz.           
     Birçokları kitabı ucuz olduğu      için almaz. Düşünmez ki kitabın tek değeri okunmasındadır.           
     Felaketimizin kaynağı kültür      yokluğu.           
     Hayatı  anlamadan geçip      gidiyoruz. Olgunlaşmak kalbin daha hassas, kanın  daha sıcak, zekanın daha      işlek, ruhun daha huzurlu olması demek.  İçlerinde böyle bir canlılık, böyle      bir hayat coşkunluğu duyanla  dünyanın biricik hakimleridir.           
     Her  kitapta kendimizi okuruz.      Kendimizle yatarız her kadında.  Kitaplar, kadınlar, şehirler, metruk      kervansaraylar gibi boş.  Onları dolduran senin kafan, senin gönlün.           
     Zeka  rüzgarda unutulan mum,      bencillik fanus. Senin fanusun yok. Ve  şuurun hasta bir hayvanın korkularını      aksettiren kırık bir ayna.                           Bu sözler Cemil      Meriç'in BU ÜLKE, MAĞARADAKİLER, KIRK AMBAR, JURNAL ve BİR FACİANIN HİKAYESİ adlı kitaplarından alınmıştır.
Güzel Sözler - Özlü Sözler - Anlamlı Sözler - Deneme Yazıları Makale
 
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Güzel Sözler - Özlü Sözler - Anlamlı Sözler - Deneme Yazıları Makale