Seni, rahatsız, huzursuz ve mutsuz eden bütün pencereleri kapat, müzikleri'de.
Acıdan Beslenmek
Acı, insan deneyiminin kaçınılmaz bir parçasıdır. Doğumdan ölüme, her birimizin yoluna farklı biçimlerde çıkar: kayıplar, hayal kırıklıkları, başarısızlıklar ya da içsel çatışmalar. Toplum genellikle acıyı bir düşman, uzak durulması gereken bir yük olarak görür. Oysa acı, aynı zamanda bir öğretmendir; ruhu şekillendiren, insanı kendi derinlikleriyle yüzleştiren bir ayna. Acıdan beslenmek, onu reddetmek ya da bastırmak yerine, onunla dans etmeyi öğrenmektir.
Acının içinde gizli bir güç yatar. Sanat tarihine bakıldığında, en etkileyici eserlerin genellikle derin bir ıstıraptan doğduğu görülür. Frida Kahlo’nun kırık bedeninden fışkıran renkler, Van Gogh’un yalnızlığında kıvranan yıldızlı geceler ya da Dostoyevski’nin sürgün ve yoksullukla yoğrulmuş satırları... Bu isimler, acıyı bir yakıt gibi kullanarak insan ruhunun evrensel dilini yaratmışlardır. Acı, onları yok etmek yerine, içlerindeki yaratıcı ateşi körüklemiştir. Peki, bu nasıl mümkün olur?
Acıdan beslenmek, öncelikle onunla barışmayı gerektirir. Acıyı inkar etmek, onu bir hapishaneye dönüştürür; oysa kabul etmek, bir kapı açar. Bu kapı, insanın kendi kırılganlığına, korkularına ve sınırlarına götürür. Acı, insana ne kadar güçlü olduğunu hatırlatır, çünkü hayatta kalmak, bazen sadece bir sonraki nefesi alabilmek bile, muazzam bir direnç gerektirir. Bu direnç, zamanla bir bilgelik tohumu eker. Acının öğrettiği sabır, empati ve tevazu, insanı daha bütün bir varlığa dönüştürür.
Elbette, acıdan beslenmek romantik bir fikir değildir. Acı, bazen öyle ağırdır ki insanı dize getirir, umudu söndürür. Böylesi anlarda, acıyı taşımak için bir neden bulmak gerekir. Bu neden, bir başkasına yardım etmek, bir eser yaratmak ya da sadece kendin için daha iyi bir yarın hayal etmek olabilir. Viktor Frankl, toplama kamplarındaki tarifsiz acılar arasında bile anlam arayışının insanı ayakta tuttuğunu söyler. Anlam, acının zehrini panzehire çevirebilir.
Acıdan beslenmek, aynı zamanda bir dönüşüm sürecidir. Acı, insanı eski haline geri döndürmez; onu yeniden inşa eder. Bu yeni insan, belki daha yara izli, ama aynı zamanda daha cesur ve anlayışlıdır. Her yara, bir hikâyenin izidir; her hikâye, bir başkasının yarasına merhem olabilir. Bu yüzden, acıdan beslenenler yalnız kendilerini değil, çevrelerini de zenginleştirir. Onların hikâyeleri, başka hayatlara ilham olur.
Sonuç olarak, acıdan beslenmek, acıyı sevmek değil, onunla yaşamayı öğrenmektir. Acıyı bir düşman olarak görmek yerine, onu bir yol arkadaşı gibi kabul etmek, insanı daha derin, daha anlamlı bir varoluşa taşır. Çünkü hayat, yalnızca neşe ve zaferlerden ibaret değildir; hayat, aynı zamanda gözyaşlarının tuzunda, kalbin kırıklarında saklıdır. Ve bu kırıklar, ışığın içeri sızdığı yerlerdir.
Eğer acıdan beslenen bir yapıya sahipsen, bütün pencereleri ve sesleri sonuna kadar açabilirsin.
Seda PEKGÖZ
Güzel Sözler - Özlü Sözler - Anlamlı Sözler - Deneme Yazıları Makale
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Güzel Sözler - Özlü Sözler - Anlamlı Sözler - Deneme Yazıları Makale