İnsan ilişkilerinde en acı verici gerçeklerden biri, karşımızdakinin bizi gerçekten “gördüğü” anların ne kadar nadir olduğudur. Çoğu zaman birileriyle karşılaştığımızda, iki ihtimal belirir: Ya olduğumuz gibi kabul ediliriz – bütün çatlaklarımız, keskin köşelerimiz, tuhaf renklerimizle – ya da bir ayna gibi kullanılırız; karşımızdaki kendi eksikliğini, korkusunu, öfkesini bize yansıtır ve bizi eksiltir.
Olduğu gibi kabul eden insan nadirdir. Onun gözünde sen bir “proje” değilsin. Düzeltilecek, törpülenecek, yeniden şekillendirilecek bir hammadde değilsin. O sana baktığında, senin varlığınla huzur bulur; çünkü kendi içindeki boşlukları seninle doldurmaya çalışmaz. Senin suskunluğun ona ağır gelmez, çünkü kendi iç sesiyle barışıktır. Senin başarısızlığın onu tehdit etmez, çünkü kendi değerini senin üzerinden ölçmüyor. Senin mutluluğun onu kıskandırmaz, çünkü mutluluğu başkalarının mutsuzluğuna muhtaç değildir.Bu insanlar, seni sevdiklerinde seni “kurtarmaya” çalışmazlar. Senin yaraların onlara kendi yaralarını hatırlatmaz; hatırlatırsa bile, bunu senin suçun gibi görmezler. Senin ışığın onların gölgesini büyütmez; çünkü gölgelerini çoktan tanımış ve kabul etmişlerdir. Onların yanında “fazla” ya da “eksik” hissetmezsin. Orada, sadece “yeterli” olursun – kusurlu, karmaşık, canlı ve tam.Öteki tip ise daha yaygındır. Onlar seni gördüklerinde, aslında kendilerini görürler – görmek istemedikleri yanlarını. Senin özgürlüğün onların zincirlerini hatırlatır. Senin cesaretin, onların korkaklığını yüzlerine vurur. Senin sakinliğin, onların içindeki fırtınayı alevlendirir. Ve işte o anda, savunma mekanizmaları devreye girer: Seni küçültürler, eleştirirler, yargılarlar, “düzeltmeye” çalışırlar. Çünkü senin varlığın, onların kendiyle yüzleşmekten kaçtıkları o karanlık odayı aydınlatır.Seni eksiltmeye çalışan insan, aslında kendi eksikliğini taşıyamıyordur. Seni “çok duygusal” bulur, çünkü kendi duygularını bastırmıştır. Seni “başarısız” görür, çünkü kendi başarı tanımını başkalarına dayatmak zorundadır. Seni “sorunlu” ilan eder, çünkü seninle uğraşmak, kendi içindeki sorunla yüzleşmekten daha kolaydır.Bu insanlar seni sevdiklerini söylerler ama sevgileri şartlıdır: “Şöyle olsan, böyle yapsan, şunu bıraksan daha çok severdim.” Onların sevgisi bir alışveriş gibidir – senin değişmen karşılığında sana biraz onay verirler. Ve sen her değiştiğinde, biraz daha kendinden vazgeçersin. Ta ki bir gün aynaya baktığında, tanıyamadığın birine dönüşene dek.Gerçek kabul, sessizdir. “Sen busun ve bu yeter” der gibi bir bakıştır o. Kelimelere ihtiyaç duymaz. Gerçek kabul, senin en karanlık anında bile yanında durur ve “Bu da senin bir parçan, bunu da taşıyabilirim” der. Seni değiştirmeye çalışmaz; çünkü seni olduğu gibi görmek, onun kendi bütünlüğünü de tamamlar.Sonuç olarak şudur: Seni gerçekten gören insan, sana kendi eksiklerini yüklemez. Seni eksiltmeye çalışanlarsa, aslında kendi içlerinde eksik olan bir şeyi tamamlamaya çalışıyorlardır – ve bunu başaramadıkları sürece, seni de eksiltmeye devam edeceklerdir.Bu yüzden en büyük özgürlük, şu soruyu kendine sorma cesaretidir:
“Bu insan beni olduğum gibi mi görüyor, yoksa kendi gölgelerini mi bana yansıtıyor?”Cevabı bildiğinde, kimi yanında tutacağını, kimden uzak duracağını da bilirsin.
Ve en önemlisi: Kendini olduğun gibi kabul eden biriyle karşılaştığında, ona aynı hediyeyi sunmayı unutma.
Çünkü gerçek sevgi, iki insanın birbirinin aynası değil, birbirinin tanığı olmasıdır.
Olduğu gibi kabul eden insan nadirdir. Onun gözünde sen bir “proje” değilsin. Düzeltilecek, törpülenecek, yeniden şekillendirilecek bir hammadde değilsin. O sana baktığında, senin varlığınla huzur bulur; çünkü kendi içindeki boşlukları seninle doldurmaya çalışmaz. Senin suskunluğun ona ağır gelmez, çünkü kendi iç sesiyle barışıktır. Senin başarısızlığın onu tehdit etmez, çünkü kendi değerini senin üzerinden ölçmüyor. Senin mutluluğun onu kıskandırmaz, çünkü mutluluğu başkalarının mutsuzluğuna muhtaç değildir.Bu insanlar, seni sevdiklerinde seni “kurtarmaya” çalışmazlar. Senin yaraların onlara kendi yaralarını hatırlatmaz; hatırlatırsa bile, bunu senin suçun gibi görmezler. Senin ışığın onların gölgesini büyütmez; çünkü gölgelerini çoktan tanımış ve kabul etmişlerdir. Onların yanında “fazla” ya da “eksik” hissetmezsin. Orada, sadece “yeterli” olursun – kusurlu, karmaşık, canlı ve tam.Öteki tip ise daha yaygındır. Onlar seni gördüklerinde, aslında kendilerini görürler – görmek istemedikleri yanlarını. Senin özgürlüğün onların zincirlerini hatırlatır. Senin cesaretin, onların korkaklığını yüzlerine vurur. Senin sakinliğin, onların içindeki fırtınayı alevlendirir. Ve işte o anda, savunma mekanizmaları devreye girer: Seni küçültürler, eleştirirler, yargılarlar, “düzeltmeye” çalışırlar. Çünkü senin varlığın, onların kendiyle yüzleşmekten kaçtıkları o karanlık odayı aydınlatır.Seni eksiltmeye çalışan insan, aslında kendi eksikliğini taşıyamıyordur. Seni “çok duygusal” bulur, çünkü kendi duygularını bastırmıştır. Seni “başarısız” görür, çünkü kendi başarı tanımını başkalarına dayatmak zorundadır. Seni “sorunlu” ilan eder, çünkü seninle uğraşmak, kendi içindeki sorunla yüzleşmekten daha kolaydır.Bu insanlar seni sevdiklerini söylerler ama sevgileri şartlıdır: “Şöyle olsan, böyle yapsan, şunu bıraksan daha çok severdim.” Onların sevgisi bir alışveriş gibidir – senin değişmen karşılığında sana biraz onay verirler. Ve sen her değiştiğinde, biraz daha kendinden vazgeçersin. Ta ki bir gün aynaya baktığında, tanıyamadığın birine dönüşene dek.Gerçek kabul, sessizdir. “Sen busun ve bu yeter” der gibi bir bakıştır o. Kelimelere ihtiyaç duymaz. Gerçek kabul, senin en karanlık anında bile yanında durur ve “Bu da senin bir parçan, bunu da taşıyabilirim” der. Seni değiştirmeye çalışmaz; çünkü seni olduğu gibi görmek, onun kendi bütünlüğünü de tamamlar.Sonuç olarak şudur: Seni gerçekten gören insan, sana kendi eksiklerini yüklemez. Seni eksiltmeye çalışanlarsa, aslında kendi içlerinde eksik olan bir şeyi tamamlamaya çalışıyorlardır – ve bunu başaramadıkları sürece, seni de eksiltmeye devam edeceklerdir.Bu yüzden en büyük özgürlük, şu soruyu kendine sorma cesaretidir:
“Bu insan beni olduğum gibi mi görüyor, yoksa kendi gölgelerini mi bana yansıtıyor?”Cevabı bildiğinde, kimi yanında tutacağını, kimden uzak duracağını da bilirsin.
Ve en önemlisi: Kendini olduğun gibi kabul eden biriyle karşılaştığında, ona aynı hediyeyi sunmayı unutma.
Çünkü gerçek sevgi, iki insanın birbirinin aynası değil, birbirinin tanığı olmasıdır.
.jpg)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Güzel Sözler - Özlü Sözler - Anlamlı Sözler - Deneme Yazıları Makale