Soru Cevap

6 Aralık 2025 Cumartesi

En çok seven susar

Bir gece, yıldızların bile uyumaya kıyamadığı o saatlerde,
yalnızlık odamın en karanlık köşesine sinmişken,
adını içimden değil, içimden daha derinden fısıldıyorum.
Gözyaşlarım bu kez göğe değil, göğsümün tam ortasına düşüyor;
orada biriken her damla, sessizce beni delip geçiyor.



Biliyor musun,
en parlak aşk hikâyeleri hep en kuytu karanlıkta başlar.
En çok seven susar, en çok özleyen konuşamaz,
en çok isteyen yalnızca uzaktan bakakalır.
Belki de periler, tamamlanmamış masalların içinde yaşamayı seçenlerdir.
Çünkü insan ya o masalı terk eder ya da içinde yanar.
Ben terk edemedim.
Yanmayı göze aldım.
Her harfi ateşe batırıp yazdım, yazdıkça daha çok yandım.
Aşk, sabaha dek konuşmak değil;
sabaha dek konuşamamakmış gibi hissetmektir.
Uykusuzluğunu kendi uykumdan çalıp sana göndermek isterdim.
Ellerimi açıp avuç avuç huzur toplasam,
nefesimle üflesem göz kapaklarına…
Ama ben peri değilim.
Elimde sihir değneği değil,
keskin bir özlem var sadece.
Ve o özlem her saniye biraz daha derine saplanıyor.
Seni sevmek, tutundukça batmak gibi.
İçimde tek bir oda kaldı, kapısı her açılmaya çalıştığımda üstüme kapanıyor.
Sanki o odanın içinde hâlâ sen varsın,
ama ben bir türlü giremiyorum.
Bazı geceler kelime yetişmez.
Cümleler topallamaya başlar, harfler dökülür.
İnsan sadece “yanında olmak” ister.
Bu gece de öyle bir gece.
Kelimeler yerine varlığımı bırakmak istiyorum avuçlarına.
Sessizliğimi senin sessizliğine iliştirip,
orada biraz ısınmak.
Uyku nazikçe gözlerimi öpmeye çalışsa da,
senin adın her seferinde beni uyandırıyor.
Sanki uyumak sana ihanet,
uyumamak ise kendime ceza.
Bir yanım “kapa gözlerini, sabah olsun” diyor,
öteki yanım “ya sabah olduğunda seni biraz daha az hatırlayamazsam?” diye korkuyor.
Mesafeler ilk kez bu kadar canımı yakıyor.
Kilometreler tenime iğne gibi batıyor.
Sesini duymak yetmiyor artık;
kokunu içime çekmek, omzuna başımı koyup susmak istiyorum.
İnsan en büyük lüks buymuş meğer:
birlikte susabilmek.
Aynı gökyüzüne bakıyoruz belki,
ama aynı anda değil.
İki ayrı pencerenin ardında, aynı acıyı iki ayrı bedende taşıyoruz.
Bir masalın iki kahramanıyız;
sayfalar arasında sıkışmış,
birbirine ulaşamayan.
Sen bir peri gibi gelip geçtin.
Göz kırpışın çok kısa sürdü,
ama bıraktığın ışık hâlâ içimde yanıyor.
Masal tamamlanmadı,
ama acısı tamamlandı.
Benden geriye kalan,
yarım bir cümleyle havada asılı kalmış bir nefes.
Ben o nefese tutunuyorum hâlâ.
Düşmekle düşmemek arasında,
sallanıp duruyorum.
Yazar değilim aslında,
sadece senin yarım bıraktığın hikâyeyi tamamlamaya çalışan bir yaralıyım.
Her harfe kanımı damlatıyorum.
Adını yazmasam da her satır sana çıkıyor.
Senden kaçtıkça sana varıyorum.
Periler uçup gider,
ama bıraktıkları toz gözlerde kalır derler.
Sen de öyle yaptın.
Uçtun,
ama tozunu bıraktın.
Şimdi o tozla nefes alıyorum.
Her soluk biraz daha eksiltiyor beni,
ama aynı zamanda hayatta tutuyor.
Belki de aşk budur:
dokunamadan sevmek,
vazgeçemeden kaybetmek,
yarım kalmış bir masalın içinde
kendi küllerinden yeniden doğmaya çalışmak.
Ve en acı olanı:
hâlâ o küllerin arasında
adını arıyor olmak.
Adını arıyorum.
Hâlâ.
Her gece.
Sessizce.

Güzel Sözler - Özlü Sözler - Anlamlı Sözler - Deneme Yazıları Makale

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Güzel Sözler - Özlü Sözler - Anlamlı Sözler - Deneme Yazıları Makale