“Konfor alanı kötüdür” mottosuyla, her şeyin sürekli daha iyiye, daha yükseğe gitmesi gerektiği yanılsamasına kapılanlar oluyor. Memnun olduğu işi bırakan, sevdiği şehri terk eden, sağlam giden ilişkisini birden “yeterince heyecanlı değil” diye sorgulayanlar… Bu inanç, modern hayatın pompaladığı bir tuzak aslında.
Oysa insan hayatı düz bir yükseliş grafiği değil; dalgalı bir ritmi var. Değişim dönemleri ve istikrar dönemleri birbirini tamamlar. İşler yolunda gittiğinde bu ikisi dengeli bir şekilde ardı ardına gelir.Dış dünyada büyük değişimler – yeni iş, yeni şehir, yeni ilişki – bütün enerjini adaptasyona harcatır. Beynin hayatta kalma modunda çalışır; sürekli tetikte olursun, yeni kuralları öğrenir, yeni insanlara uyum sağlamaya çabalarsın. Bu dönemler heyecanlıdır, büyüme vaat eder ama aynı zamanda yorucudur.İstikrar dönemleri ise o değişimlerin meyvesini toplama zamanıdır. Dışarıda pek bir şey değişmezken, içeride derinleşme fırsatı bulursun. Yaşadıklarını sindirirsin, anlamlandırırsin, deneyimlerini kişiliğine, değerlerine, hikâyene katarsın. Aslında en büyük iç dönüşümler, dışarıdan bakınca “hiçbir şey olmuyor” gibi görünen bu dönemlerde gerçekleşir.Eğer sürekli dış değişim peşinde koşarsan, hayatı yaşamakla hayatı anlamak arasındaki denge bozulur. Sadece koşarsın, durup düşünmeye vakit kalmaz. Sonuçta yüzeyselleşirsin; yaşadıkların birikir ama içselleşmez, şuurlu bir derinlik kazanmaz. Hayat, hızlı bir film şeridi gibi geçer gider ama sen onu gerçekten “yaşamış” olmazsın.
Konfor alanı dediğimiz şey, aslında bazen en verimli toprak olabilir. Orada kök salmak, derinleşmek, meyve vermek için biraz durmak gerekir. Her zaman ileriye atılmak değil, bazen durup geriye bakmak da büyümenin parçasıdır.
Oysa insan hayatı düz bir yükseliş grafiği değil; dalgalı bir ritmi var. Değişim dönemleri ve istikrar dönemleri birbirini tamamlar. İşler yolunda gittiğinde bu ikisi dengeli bir şekilde ardı ardına gelir.Dış dünyada büyük değişimler – yeni iş, yeni şehir, yeni ilişki – bütün enerjini adaptasyona harcatır. Beynin hayatta kalma modunda çalışır; sürekli tetikte olursun, yeni kuralları öğrenir, yeni insanlara uyum sağlamaya çabalarsın. Bu dönemler heyecanlıdır, büyüme vaat eder ama aynı zamanda yorucudur.İstikrar dönemleri ise o değişimlerin meyvesini toplama zamanıdır. Dışarıda pek bir şey değişmezken, içeride derinleşme fırsatı bulursun. Yaşadıklarını sindirirsin, anlamlandırırsin, deneyimlerini kişiliğine, değerlerine, hikâyene katarsın. Aslında en büyük iç dönüşümler, dışarıdan bakınca “hiçbir şey olmuyor” gibi görünen bu dönemlerde gerçekleşir.Eğer sürekli dış değişim peşinde koşarsan, hayatı yaşamakla hayatı anlamak arasındaki denge bozulur. Sadece koşarsın, durup düşünmeye vakit kalmaz. Sonuçta yüzeyselleşirsin; yaşadıkların birikir ama içselleşmez, şuurlu bir derinlik kazanmaz. Hayat, hızlı bir film şeridi gibi geçer gider ama sen onu gerçekten “yaşamış” olmazsın.
Konfor alanı dediğimiz şey, aslında bazen en verimli toprak olabilir. Orada kök salmak, derinleşmek, meyve vermek için biraz durmak gerekir. Her zaman ileriye atılmak değil, bazen durup geriye bakmak da büyümenin parçasıdır.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Güzel Sözler - Özlü Sözler - Anlamlı Sözler - Deneme Yazıları Makale