Medya Ne Yana Düşer Usta, Okur Ne Yana!
Montesquieu’nün kulakları çınlasın, kemikleri sızlasın; kuvvetler ayrılığını insanlığa hibe! ettiğinden bu yana yıllar yıllar geçti, yattığı yerden şöyle bir dikilip ‘kuvvetlerinin’ ve ‘ayrılıklarının’ başına ne geldi diye baksa…Yasama, yürütme ve yargının yanında dördüncü kuvvet olarak görülen medyanın ‘kuvvetine’ ağlasa…ağlasak…
Dördüncü kuvvet, ilk üç kuvvetin ve sermaye gücünün yerli yerinde sağlam durmasıyla bağlıdır; ‘ilk üç’ öyle köşklerde yuvarlak masaların etrafında arz_ı endam eyledikçe…’Askeri güç’ güvertelerde seyran eyledikçe…Ve de ‘sivil güç’ tüm ‘sivillik’ içeriğini öyle harap eyledikçe…Eh! her ne hal ise… İlk üçünün malum vahim hallerine dair göz yaşlarımızı saklı tutsak, şimdi, bu bahiste medya ne yana düşer desek…
Medya yapısı bilinmeden, sermayenin medya üzerindeki tahakkümü görülmeden, iktidarın medyayla ‘sadece arkadaşız’ boyutunu aşan ilişkisi kavranılmadan televizyon ve gazetelerden şikayet etmek, yerine oturmuyor haliyle ve alternatif bir medya anlayışı geliştirilmesine de katkı sunmuyor.
Kötü yayınlardan şikayetçiyiz; seviyesizlikten, yanlılıktan, halkın gerçek gündeminin, yoksulluğun, açlığın, adaletsizliğin medyaya yansımamasından, gazetelerin köşebaşlarının köşeli köşeli adamlarca işgal edilmesinden, kadınların zavallı birer cinsel nesne gibi, o gibi, bu gibi gösterilmesinden, özel hayatın gizliliğinin taciz edilmesinden, hep sulandırılmış magazin yapılmasından, ondan bundan şundan şikayetçiyiz… Evet elbette şikayetçiyiz, olmalıyız.Üstad ne buyurmuş; bu medya demiş, halkı bilgilendirecek, eğitecek, eğlendirecek, tarafsız olacak, nesnel olacak ve de ne demiş, kamuoyunun serbestçe oluşmasını sağlayarak demokrasiye katkı sunacak, yönetimi denetleyecek demiş.E bu yüzden de dördüncü yaptım ben bunu demiş.Demiş de, patron ne diyor! Ben akıllı, seviyeli, kültürlü adamım-kadınlar henüz patron mertebesine eremedi, karar mekanizmalarının dışındaki ‘zararsız’ mevzilerde konuşlandırılıyorlar-bende biliyorum bu kepaze hallerimizi de diyor, ama elden ne gelir diyor, “halkım böyle istiyor”…
‘Halkım’, ah bu halkım asgari ücrete he diyor, halkım açlığa yoksulluğa he diyor, halkım ancak mezarında emekliliğe he diyor, yolsuzluğa, rüşvete, talana, ezilmeye, aşağılanmaya, temel insan haklarından yoksun yaşamağa he diyor…da akşam kredi kartına hiç peşinatsız 10 takside aldığı plazmasında ‘iki bacak -bir kalça’ya mı yok istemem diyecek! Oturuyor karşısına, “ben bunu istiyomuşum, büyük büyük adamlardan iyi mi bilcem ben ne istediğimi” deyip deyip elinde 3. sayfası açık gazetesi, bir gözü ondaki güzelde, bir gözü ekrandakinde, dimağı rehine, uyuyor, evet uyuyor! Çünkü patron becerikli, iyi ninni söylüyor, iyi uyutuyor!
E peki, halkın bunu istiyor da ekmek istemiyor mu, adalet istemiyor mu, eğitim istemiyor mu, insanca bir yaşam istemiyor mu, o plazmasındaki gibi Bodrum’lara, Dubai’lere, laylamlora gitmek istemiyor mu, onu,bunu, şunu istemiyor mu! E peki, halkın seviyesi bu da, medya yaparlarının uyması gereken temel görevler,etik kurallar, vicdan, ahlak, eşitlik anlayışı gibi değerler…İşte o zaman medyacı olmanın tüm ayrıcalıklarını kutsal bir görev ifa ediyorum gerekçesiyle cebinde sıkı sıkı tutanlar bu kutsal görevin gereklerini de yerine getirmeye mecbur olmalılar.
Ayrıca’ halkın’ da bu değil, durum pek ümitvar olmasa da halkın bu değil; itiraz edenin, isyan edenin, dillendirenin ne ölçüde medyada yer bulduğu malum, hem okuru ve izleyicisi olarak, hem yazarı ve konuşanı olarak…Sistem ve malumları, ve copları ve zindanları ve medyanın kapalı kapıları ‘başka bir halkın’ varlığının görülmesine, duyulmasına izin vermiyor, ağır bedeller ödetiyor.Üstelik bu bedelin kime ne zaman ödetileceği de karanlık…Bu bakımdan da medya, sadece resmi ideolojinin değil bu ideolojinin topluma saldığı güvensizlik ve korku pompalamasının da taşeronluğunu yapıyor; medya iktidar el ele, muhaliflik bahane; ‘kozmik’ hallerimiz hep bundan…
Ama bir şeye, halk olarak radikal bir şeye karar vermek durumunda olduğumuz çok açık; bizi ilgilendiren konuların yönetiminde gerçekten söz sahibi olabildiğimiz özgür bir toplumda mı yaşamak istiyoruz yoksa şaşkın bir sürü halinde bir yerlere sürülen, dehşete düşürülen, vatan sever sloganları nafile bağıran ama değerlerini giderek kaybeden, korku içinde, liderlerine huşu ile bağlı, bir çeşit kabullendirilmiş bir totaliterliğin altında mı yaşamak istiyoruz!
Görülüyor ki dördüncü kuvvet sırasını beğenmedi, nicedir ilk üçüne talip , ilk üçünün halleri de bir garip… Kalksın şimdi mezarında yatanlar, uyansınlar; kuvvetler ayrılığının babası ve Hasan Tahsin ve sakallı baba ve diğerleri ve diğerleri…Kalksın temizlesinler bu halleri…Yahut ve mutlaka,’o iktidarın ve patronların halkı’ ancak ödünç alabildiği plazmasının karşısından kalkmalı ve 3. sayfa güzeliyle vedalaşmalı ve ’kendi kendinin halkı’ olmak için uyanmalı!
Devran ancak böyle döner, böyle değişir bu haller!
Güzel Sözler - Özlü Sözler - Anlamlı Sözler - Deneme Yazıları Makale
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Güzel Sözler - Özlü Sözler - Anlamlı Sözler - Deneme Yazıları Makale