Dikkatini vermek... Bu basit gibi görünen eylem, aslında ruhun en derin köşelerinden fışkıran bir hediye. Simone Weil'in o ünlü sözü – "Dikkatini vermek, cömertliğin en az rastlanır ve en saf biçimidir" – aklıma her düştüğünde, içimde bir dalgalanma başlar. Sanki bir nehir gibi, sessizce akıp giden zamanın ortasında, bir an durup bir başkasına bakmak, onu gerçekten görmek, dinlemek... Bu, modern dünyanın telaşında kaybolmuş bir sanat. Peki neden bu kadar nadir? Neden bizler, sürekli bir koşuşturma içinde, kendi seslerimizle boğulurken, başkalarının fısıltılarını duymayı unutuyoruz?Düşünelim: Günlük hayatımız, bir dikkat ekonomisi üzerine kurulu. Bildirimler, ekranlar, sonsuz bir akış... Her şey bizi bölüyor, parçalara ayırıyor. Bir sohbet sırasında, karşımızdaki konuşurken aklımız başka yerde; belki bir e-postada, belki yarınki planda. Dinlemek, sadece kulak vermek değil; o anı tam anlamıyla teslim etmek demek. İçsel bir boşluk yaratmak, ego'nun gürültüsünü susturmak ve karşındakinin dünyasına sızmak. Bu, cömertlik çünkü bir şey veriyorsun: Zamanını, enerjini, varlığını. Ve en saf haliyle, çünkü karşılığında hiçbir şey beklemiyorsun. Ne bir teşekkür, ne bir karşılık. Sadece orada olmak.Hatırlıyorum, çocukluğumda büyükannemle geçirdiğim öğleden sonraları. O, eski bir hikâye anlatırken, ben gözlerimi kapar, kelimelerinin ritmine bırakırdım kendimi. O anlarda, dünya küçülürdü; sadece onun sesi, benim dikkatim ve aramızdaki görünmez bağ kalırdı. O dinlemeler, bana cömertliğin ne demek olduğunu öğretti. Çünkü o, bana dikkatini verirken, ben de kendimi değerli hissederdim. Sanki ruhum bir aynada yansıyor, görülüyordu. Bugün, yetişkinliğimin karmaşasında, o anları özlüyorum. Kaç kez bir arkadaşımın sıkıntısını dinlerken, kendi düşüncelerimle savaştım? Kaç kez, gerçekten dinlemek yerine, cevap vermek için acele ettim?Ama işte, dinlemenin büyüsü burada: O, bir köprü kurar. İçsel bir köprü, yalnızlıkların arasında. Psikologlar der ki, empati dikkatle başlar. Birini dinlediğinde, onun acısını, sevincini, korkusunu paylaşırsın. Bu paylaşım, seni değiştirir. Ego'nun duvarlarını eritir, seni daha büyük bir bütünün parçası kılar. Belki de bu yüzden nadir; çünkü dikkat vermek, vulnerabilite gerektirir. Kendini açmak, savunmasız kalmak. Modern dünyada, güçlü görünmek için zırhlar giyeriz, ama dinlemek o zırhı çıkarmak demek. Saf bir cömertlik, çünkü karşındakine "Sen varsın, seni görüyorum" diyorsun. Bu, para vermekten, hediye almaktan öte; ruhsal bir bağış.
Akıcı bir nehir gibi, dikkatimiz de akmalı. Tıkanıklıkları aşarak, engelleri eriterek. Belki meditasyonla başlar bu: Kendi iç sesimizi dinleyerek, başkalarını dinlemeyi öğrenmek. Ya da bir yürüyüşte, doğanın fısıltılarını yakalamak. Her gün bir an ayırmak, birine tam dikkatimizi vermek... Bu, dünyayı değiştirebilir. Çünkü dinlenen insan, çiçeklenir; paylaşır, büyür. Ve biz, o cömertliğin bir parçası oluruz.Sonunda, dikkat vermek bir seçim. Nadir çünkü seçmiyoruz; ama saf çünkü seçtiğimizde, her şey değişiyor. Belki bugün, bir sohbetle başlayalım. Gözlerimizi kapayalım, kulak verelim. Ve o cömertliğin akışına bırakalım kendimizi.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Güzel Sözler - Özlü Sözler - Anlamlı Sözler - Deneme Yazıları Makale