İzleyiciler

20 Eylül 2011 Salı

Gençlik Yaşlılık ve Toplum

Yaş ile Birlikte Kırk yaşına geldiniz ve hayatınızdan memnun değilsiniz, değiştirmek istiyorsunuz. İnsanın herhangi bir konuda ilk eğilimi genelde toplum tarafından ona dayatılan görüşü benimsemektir...
Günümüzde sadece gençliğe övgü düzülüyormuş gibi. Asıl olan gençlikmiş, belli bir yaşın üstünde değeriniz yok oluyormuş gibi sanki. Oysaki eskiden bu yana Türk toplumunda yaşlıların toplumda önemli bir yeri vardır, tecrübelerine güvenilir ve sözlerine değer verilir. Yaşlıların görmüş geçirmiş, bilge insanlar olduğu ve bu özellikleriyle topluma katkıda bulundukları kabul görür. Son yıllarda bu değer artık bir yana atılıyormuş gibi görünüyor. Varsa yoksa gençlik, gençler. Gençlere fırsat verilmesi, önlerinin açılması güzel bir şey ama ya gençleri ya da yaşlıları seçeceğiz diye bir şey yok. Geçmiş yıllarda gençliğe hak ettiği değerin verilmemesinin acısı çıkartılırcasına gençliğe vurgu yapılıyor. İnsanlar da bu yüzden yaşlanmaktan korkuyor ve genç kalmak veya en azından genç görünmek için her şeyi yapıyorlar.
İlk paragrafta bahsettiğim, Türk toplumunda yaşlıların bilgelikleri yönünden saygın bir konumda olmaları yaşlılara bakışta olumlu bir noktamız – dı. Bizim ve dünyadaki daha birçok toplumun olumsuz diyebileceğimiz yönü - ve eskisine göre daha hafif olsa ve bu önyargı biraz daha aşılıyor olsa da - insanlara belli bir yaşın üstündelerse bazı şeyleri artık yapamayacağı, bir köşeye çekilmeleri, hani neredeyse ölümü beklemeleri mesajını vermesi. İnsan her yaşta üretken olabilir ve yaşadığı sürece üretken olması onu hayata bağlayan bir şeydir. Ancak büyük ölçüde yeni bilgi öğrenmeye dayanan yoğun entelektüel çalışma veya fiziksel beceri ve kuvvet gerektiren işlere küçük yaşta başlamak daha uygun olabilir. Genel olarak ileri yaşlarda yeni bilgi öğrenme becerisi biraz daha düşer. Yine de bu yeni bir şeyi hakkıyla öğrenemeyeceğiniz anlamına gelmez. Bence burada başka bir etken insanın yaşla birlikte öğrenmeyi zorlaştıran önyargılarının da artması. Çocukluğumuzu, ilk gençliğimizi düşünelim. En basitinden yürümeyi yeni öğrenen bir çocuğa bakın. Çocuk düşer, kalkar, zaman zaman ağlar ama yürüme çabasından hiç vazgeçmez. Çocukta bilinçli düşünce gelişmediği için, yapamadığında, ‘ben yapamıyorum, beceremeyeceğim’ demez, inatla devam eder ve başarır. Şimdi bir de kendimizi düşünelim. Yeni bir şey öğrenmeye başlarken, şu tarz düşüncelerin kafamızdan geçmesi son derece olasıdır: ‘Ben bunu yapamam ki. Ohoo, öğrencilik biteli ne kadar oldu, bunları ben nasıl öğreneceğim şimdi. Ben hiçbir zaman böyle şeyleri beceremem, beceremedim.’
Yaşla birlikte hastalıklar artar, elden ayaktan düşersin, hayatında köklü değişiklikler yapamazsın, ne yaparsan otuz yaşına kadar yaparsın sonrası boş - veya otuz yerine kırk da oluyor ama ben pek elliyi bulduğunu görmedim. Mesleğini değiştiremezsin, ne yaptıysan ona devam etmek zorundasın. Her şey gençlikte olur… Daha buna benzer birçok cümle sıralayabiliriz. Diyelim kırk yaşına geldiniz ve hayatınızdan memnun değilsiniz, değiştirmek istiyorsunuz. İnsanın herhangi bir konuda ilk eğilimi genelde toplum tarafından ona dayatılan görüşü benimsemektir. Yani ilk başta siz de, ben bunu nasıl yapabilirim ki, herkes bu yaştan sonra yeni bir hayata başlayamazsın diyor, diyebilirsiniz veya ne olursa olsun denemeyi, hani beceremesem de en azından bu yolda ölürüm, diye yola çıkmayı seçebilirsiniz. Hem günümüzde insanın ortalama ömrünün seksen yıl olduğunu kabul edersek, ömrünüzün yarısına geldiğinizde sizin yapabileceğiniz her şeyi yaptığınızı kabullenmenizi, geri kalan kırk yılı artık sürekli yaptıklarınızı tekrar ederek veya bir köşede kalan günleri sayıp, mutlu geçmişiniz anarak geçirmenizi istiyorlar. Bu bence sadece aşılması gereken bir önyargıdır.
Yaşla birlikte fiziksel gücün düştüğü, yıprandığımız ve hastalıklara daha yatkın hale geldiğimiz doğrudur. Ancak bu cümleleri sürekli kendi kendimize tekrarlarsak ve içimizde iyice kök salmalarına izin verirsek durumumuzu daha kötüleştireceğimiz de doğrudur. Çünkü o zaman tüm bu durumları iyice benimsemiş ve inanç sistemimiz haline getirmiş oluyoruz. Daha kötüsü de aile üyelerimizden birinde kalp, tansiyon vb. gibi bir hastalık varsa, bunun bizde de çıkacağı beklentisiyle yaşamaktır. Hepimiz sağlıklı yaşam için doğru beslenme olsun, egzersiz olsun neler yapmamız gerektiğini gayet iyi biliyoruz. Veya bu bilgiler sır değil, hepimiz ulaşabiliriz. Ancak çevremden gördüğüm kadarıyla çoğu insan bunlara hiç dikkat etmiyor, vücudunu hor kullanıyor, sonra tüm bunlardan yaşını sorumlu tutuyor, biz sanki makûs bir kaderin talihsiz kurbanlarıymışız gibi.
Hani beylik ama beylik olduğu için burun kıvırdığımız daha birçok özlü söz gibi doğru bir söz var: Her yaşın kendine göre bir güzelliği vardır. Yaş konusunu çok abartıyoruz belki de. Gençliğin bir daha geri gelmeyecek özellikleri için dövünerek şu anda sahip olduğumuz yeni özelliklerin, değerlerin tadını çıkaramıyoruz. O anlar çok değerliydi diyoruz, bu anlar değersiz mi? Bu anın değerini bilmezsek ileride bir gün bugün için o günler çok değerliydi demeyecek miyiz? Gençlik bitti, hayat bitti sanki. Gençliğin kendi içinde çok harika yönleri var. Ancak genç bir insan çevresindeki hayatın şaşaasına kanmaya, toplumun dayattıklarını ve kendinden istenenleri farkına varmadan doğru diye benimseme eğiliminde olabilir ve gerçek kimliğinin, gerçekten yapmak istediklerinin tam olarak daha farkında olmayabilir. Oysa bir insan yaş aldıkça çevresindeki pırıltının altındaki hakikati, birçok parlak şeyin boş olduğunu, gerçekte kim olduğunu, ne yapmak istediğini daha iyi idrak eder. Tam bu noktaya geldiğinde o insana, yok artık buraya kadar, demek kadar saçma bir şey olamaz. Asıl o noktada insanın hayatı bambaşka bir perspektife, yeni, güzel bir geleceğe açılmaktadır.
Güzel Sözler - Özlü Sözler - Anlamlı Sözler - Deneme Yazıları Makale

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Güzel Sözler - Özlü Sözler - Anlamlı Sözler - Deneme Yazıları Makale