İzleyiciler

18 Ağustos 2011 Perşembe

Geçmişte Kalan Anlaşmalara Bağlı Yaşamak

İnsanlar geçmişlerindeki her şeye duygusal çengelli iğnelerle bağlı olarak yaşarlar. Geçmişteki olaylardan kayıtlarımızda kalan duygular anlamsız yüklerdir. Enerjimizi geçmişte yaşanan duygusal anlaşmalara bağlı tutmak akıllıca değildir.



Geçmiş hikâyelerinizi yargılamadan, ahlaki sonuçlar çıkarmadan, kendinize kızmadan, takdir etmeden, övünmeden, pişmanlık duymadan olduğu gibi görmeli ve hatırlamalısınız. Her zaman yeniden başlayabilmek için yaşam enerjisini yeniden yapılandırma çalışması yapmak güç sağlar. Yaşadığın sürece, hiçbir zaman çok geç değildir. Enerjinin ne kadar yitirildiği önemli değildir. Sıfırdan başlayıp enerjini yeniden yapılandırabilirsin. Önemli olan ilk adımı atmak ve başlamaktır. Enerjilerini korumak ve yeniden yapılandırmak isteyenler için en etkili yol geçmişin tüm hikâyelerini özetlemedir. Geçmişin hayaletlerinden kurtulmak ve arkada çözülmemiş bir konu bırakmamak gerekir.
Özetleme yapmak için özel bir koşul gerekmiyor. Yürürken, yemek yerken, düşünürken özetleme yapabilir. Önemli olan tek şey bunu yapmaktır. Nasıl yaptığımızın aslında bir önemi yoktur. Gece karanlıkta yatağına oturup özetleme yapmak iyi yollardan birisidir. Kendimizi izole edebileceğimiz her ortam ve yol iyidir. Özetleme sırasında nefes önemlidir, teknikler kullanılabilir. Önemli olan niyettir ve yapmaktır.

Özetleme sırasında uygulanan duruş ve nefes teknikleri vardır. Nefes, varoluşun temel dinamiğidir. Can, nefesle doğrudan bağlantılıdır. İnsan, varlığını nefesle sürdürür. Üzüntü, heyecan, stres, mutluluk anlarında alınan nefesler birbirinden farklıdır. Nefesin alınma şekliyle, vücut kimyamız da değişir ve zihin üzerinde etki gösterir. Sırlarını henüz tam olarak keşfedemediğimiz beynimizin potansiyeli nefesle değişir ve belirlenir. Nefes almakla görevli organımız akciğerdir. Aldığımız hava, akciğerde alveollerin içine gitse de bizler imgeleme yoluyla bütün organlarımızdan nefes aldığımızı tahayyül edebiliriz.
Bu tür nefes çalışmaları, binlerce yıl öncesindeki eski bilgeliklerde mevcuttur. Son elli yılda bu eski nefes teknikleri kilitli sandıklardan çıkarılıp, bugünün insanına yeniden tanıştırılmaya başlanmıştır. Nefes teknikleri uzmanları, yaptıkları çalışmalarda, karından, boğazdan, parmaklarımızdan, tepe noktamızdan ve diğer enerji noktalarından nefes almayı imgeleyerek nefes aldığımızda, beden ve enerji alanımızda farklılaşmalar yaşadığımızı ifade ederler.



Bazı uzmanlar, olağandışı bilinç hallerine birtakım nefes teknikleriyle ulaşıldığını, yer ve zaman sınırlarının aşıldığını, boyutlar dışı deneyimler yaşanabildiğini, kozmik bütünlüğün tecrübe edilebildiğini belirtir. Şamanın kendi isteğiyle bilinmeyen boyutlarda dolaşabildiğini, bedensiz varlıklarla iletişim kurabildiğini ve edindiği bilgileri bu boyutta kullanabildiği söylenir. Gizli gerçekliklerle temasa geçebilen şamanın, kendi iradesiyle girdiği bilinçdışı hallerde nefesini çeşitli tekniklerle kullanıldığı bilinir.
Özetleme çalışması sırasında nefes alıp verirken, olaylar ve kişilerin bizim üzerimizde bıraktığı negatif enerji telcikleri geri verilir, bizim onlarda bıraktığımız enerji telcikleri de geri alınır. Enerji bedenimizin üzerinde kayıtlı kaldığı söylenen bu enerji telcikleri, bizim bütünsel erkimizi azaltır ve gereksiz yük yaratır. Özetleme sırasında bu telcikler serbest bırakılır.
Vücudun ve zihnin zinde ve sağlıklı olması çok önemlidir. Enerjinin savurganca harcanmaması ve biriktirilmesi için bedene ve zihne zarar veren her şeyden uzaklaşılması gerekir. Varılmak istenen yer, enerjisel bütünlüktür. Özetlemenin bu bütünlüğü sağlamak konusunda çok büyük bir payı vardır.
Özetleme için kapalı mekan önerilmesinin nedeni, olaylar ve insanların enerjilerinden ve dış etkilerden, algılardan uzak kalma gerekliliğidir. Özetlemede olaylar, yerler, insanlar sondan geriye ya da ilkten ileriye doğru olabilir. Yaşam öyküsünün zincirlerinden kurtulmak isteyen herkes ilk önce aşk hayatı ve ilişkilerini özetlemelidir. Zira karşı cinsle ilişkilerimiz, enerjisel yoğunluğumuzun zirvede olduğu etkenlerdir.



Enerjisel bütünlük kazanma çalışmalarını yaparken ikiciliğin (düalizm) etkisinden çıkmak kaçınılmazdır. Düalizm sonucu zihnimiz birinci parçamız, bedenimiz de elle tutulur ikinci parçamızdır. Bu ayrım bizim enerjimizi karmaşık bir ayrım noktasında tutar ve bütünselliğimizle birleşmemize engel olur. Ayrılmış olmak, bizim insan kalıbında olma yani maddeye bürünme durumumuzdur. Ama enerjisel planda gerçek ayrılma zihin ve beden arasında değildir. Zihni, düşünceleri ve benliği içinde barındıran maddi bedenle, asıl varlığımız arasında bir geçiş kabı vardır. Bu geçiş alanı ya da kabını çalışmalarla yönetip yönlendirebiliyoruz.
Görünmeyen bir şey nasıl kontrol edilebilir?
Vücudun bağlı olduğu enerji hatları ve noktaları kesinlikle kontrol edilebilir. Evrende akmakta olan bir enerji ağının mevcut olduğunu eski uygarlıklar söylese de, Batı biliminin bunu kabul etmesi için materyalizmin izin vermesi gerekiyordu. Aslında, yeni teknikler ile biraz görünür ve izah edilebilir hale gelen, görünmeyen bu enerji olgusu, bugünkü bilim açısından hâlâ emeklemektedir.
Uzak Doğu’da ve Rusya’da akademik kürsülerde yer almayı biraz daha çok başarabilen enerji ve enerji ile şifa bulma teknikleri, reiki ve yoga gibi farklı isimlerle son yılların gözdesi olmuştur. Farklı adlar altında uygulansa da temelde bağlı olduğu şey aynıdır. Adı, Türkçe olarak “yaşamın soluğu” olarak söylenebilir. Bu soluk, bütün varoluşun içinde olduğu bir ağdır. İstek, çekim, benzeşim, bütünlük, dönüşüm, değişim gibi birtakım yasalarla etkilendiği ve yönetilebildiği söylenen bu enerji ağına, insan olarak, bizler de bağlıyız.
Maddenin, enerjinin indirgenmiş yoğun hali olduğunu kabul edersek eğer, insan da indirgenmiş enerjidir diyebiliriz. Tüm varoluşun bağlı olduğu tümsel enerji içindeki insan, belli koordinatlarda dizilenmiş olan bir ışık-bilgi kümesidir; formüllere bağlı olarak bulunduğu koordinatlarda yoruma kavuşan verilerin yansıtıcısıdır. Bu yansıma, aslında insanın kendi algı baloncuğunun iç yüzeyinden sadece kendisine gerçekleşir. Görüngülerini, şeffaf bir kabuk gibi olan kendi balonunun içinden kendine dönük olarak seyreden insan, gerçekte gözle görünmez bir enerji kütlesinin verileşmiş halini görür. Bu kütle, bazı noktalardan evrendeki diğer enerjilere bağlanır.
Doğu ve Hint öğretilerinde insanın tepesindeki bir noktadan kozmik dediğimiz bağlantıyla bağlı olduğu söylenir. Kozmikten gelen bu bağ, insanın kendi öz yaşam enerjisiyle etkileşim halindedir. İnsan varlığının gücünü aldığı söylenen kendi varoluş enerjisi; kök çakra, kök enerji ya da Kundalini enerjisi olarak bedeninde uyur. Kundalini’nin uyanıp harekete geçmesi ile maddesel varlığı ve zihninin tek bilişinden ve esaretinden özgürleşen insan, kendi enerjisiyle bağlı olan kozmiğin bütünselliğini keşfeder.
İnsan bu farkındalık sonrası önce kendi üzerindeki enerjileri dengelemeyi başarırsa, kozmik ile olan bağını temizler ve güçlendirir. Kendi enerji hatları ile kozmik hat arasındaki bağlantıyı sağlamlaştıran birey, gerçek varlığının tümüyle kendisine hâkim olmayı ve bu gücü kullanmayı öğrenince kendi şifası ile karşılaşır. Bu şifa ile bütünün yasası gereği evreni de şifaya kavuşturur. Bu “şifa”, geleneksel tıbbın şifa tanımlaması ötesinde bir kavramdır. Zira bu şifa, salt maddesel iyileşme anlamına gelmez, bütünsel bir ifadedir. Modern bilimin içinde eksik olan taraf budur.
Evrenle bu bağımızın bizdeki bağlantı noktası neresidir?
Gücün bağlantısı ve evrendeki sessiz bilginin bize bağlantı noktası diyebiliriz ona. Göbeğin tam altında anahtar bir güç merkezi vardır. Solunum dâhil olmak üzere tüm beden hareketleri, bu enerji noktasıyla bağlantıdır. Görünmeyen enerji hatlarının, karındaki bu noktadan dışarıya, yani sonsuzluğa doğru uzanmasını sağlamak için, tümüyle senkronize olma hali yaratılmalıdır.



Bu senkronizasyonu davranışsal olarak en kolay solunumla sağlayabiliyoruz. Nefesini yönetmek ve amaca yönlendirmek; görünmeyen enerji hatlarımızı bilinçle yönetmemizi sağlar.
Fiziksel bedenimizle ilgili görüşlerimizi bir tarafa bırakırsak, farkındalık diğer tarafımıza geçmeye başlar. Bu geçişi kolaylaştırmanın yolu, fiziksel yanımızı sanki uykudaymış gibi tümüyle hareketsiz ve askıda bırakabilmektir. Fiziksel bedeni buna razı etmek çok zordur, çünkü o kontrolü bırakmayı asla istemez. Fiziksel bedenden kurtulmanın yolu onu kandırmaktır. Bedenin uyuduğunu hissetmesini sağlayınca, farkındalık ondan uzaklaşır. Bu deneyim, hem uykuda olmak hem de farkındalığı sürdürmektir.
Yumuşak bedenin harekete geçmesini sağlamak için, bedende var olan enerji merkezleri, birer kapı gibidir. Bu kapıları açmak için çalışmalar yapılabilir. Daha önce enerjiyle hiç çalışma olmadıysa bu konuda tecrübesi olan birisinden yardım alınabilir.
Enerjiyle çalışanların yıllar içinde bedenleri uyumlu hale gelmiştir; onların vücudundaki enerji hatları daha doğru ve akışkandır. Enerjinin kullanımında uzmanlaşma sürecinde beden; yeme, içme, uyuma ve benzeri tüm eylemlerinde değişikliklere uğrar. Çalışmayı yapanın bedenine özgün olarak her bireyde değişim gösteren bu uyum süreçleri, gerçekten çok ilginçtir. Enerji ile çalışmaya başlayan beden; ilaçlara, bir takım gıdalara karşı hassasiyet geliştirebilir. Herkesin kendi kendinde keşfedeceği bu hassasiyetler alerji gibi belirtiler verebilir. Bu uyarıları dikkate alıp bedeni dinlemeye başladığında o yol gösterici olacaktır.
Enerji hatlarımız üzerindeki hâkimiyet sağlandıkça geçmiş olaylarımız, acılarımız ve üzüntülerimizin bizim enerji bedenimiz üzerindeki bıraktığı fazladan negatif enerjiler ve eksilen enerjiler yönetilebilir ve değiştirilebilir. Üzerimizde yük olarak kalan enerji bloklarından kurtulabiliriz, bizden çalınan enerjileri de geriye alınıp eksiklikleri yamayabiliriz.
Olayları sıralı olarak tek tek düşünüp nefes alarak, o ana ve zamana giderek üzerlerinde kontrol yaratabiliriz. Buna “Özetleme Tekniği” denir ve bizim geçmişte yaptığımız anlaşmaları iptal eder. Geçmişteki duygusal anlaşmaların iptal edilmesi özgürleşmemizi sağlar ve yoğun bir enerji dolumu yaratır. Bu yeni ve taze enerji ile hayatın devamında başarılı eylemler yaratabiliriz.

Yaşam öyküsünün yüklerinden kurtulmak… Dikkati yoğunlaştırıp kontrol altında tutmak… Erk tüketen öfke ve sinirden uzak durmak… Yaşamı ve insanları kabullenmek ve affedebilmek… Herhangi bir dünyevi edinimin kuşatılmışlığından (para-nesne) özgür olmak… Kişisel bağımlılıklardan sıyrılmak… İçsel sessizliği sağlamak… Yansız olmak… Kişisel önemlilikten kaçınmak… Kendine acımaktan kurtulmak… Kendinin ve evrenin izini sürmek… Tüm bunlar bütünsel çalışmaların ayrıntılarıdır. Bu koşulları yerine getirmek, erk biriktirmenin şartlarıdır. Alışmış olduğumuz dünya egolarından ve kalıplarından sıyrılmak kolay değildir.
Özellikle kendine acımak, bizim için çok klasik bir davranıştır. Hayatımız kendimize acımanın içinde yok olup gidiyor. Oturup başımıza gelenlere ağlamakla geçiyor zaman.
Her insanın hayat yolu birtakım hikâyeler içerir. Hiç kimse doğduğu andan öldüğü ana kadar mutlu ve pozitif olaylarla yaşamaz hayatını. En sorunsuz sandığın hikâyenin içindeki kişi bile kendisi için üzülecek bir nokta bulup yüzeye çıkarır ve onunla oyalanıp sıkıntı yaşar. Kime hayatı hakkında soru sorsan, mutluluklarından çok acılarını anlatır. En çok acılara tutunup, kendimizi değerli hissetmeye ve yansıtmaya meyilliyizdir.
Tüm kuşatılmışlıklar, kendimizi sınırlı havayla hapsettiğimiz balonların içinde yaşamak gibidir. Kafanı soktuğun balonun içindeki hava bitince sen de ölürsün. Oysa dışarıda özgürce içine çekebileceğimiz bol miktarda hava vardır. Kendimize acımanın balonundan dışarı çıkıp bakabildiğimizde, gördüğümüz tek tablo vardır aslında; her hikâyenin farklı acılar ve mutluluklar içerdiği ve yaşamın her şeye rağmen devam ettiği. Bir sıkıntı yaşayan kişi isyan eder ve evrene sorar; “Ben sana ne yaptım ki, bana bu acıyı verdin?” Bu sorunun cevabı yoktur. Zira o kişi, yaşamda var oluyor olmaktan başka bir durumda değildir.
Güzel Sözler - Özlü Sözler - Anlamlı Sözler - Deneme Yazıları Makale

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Güzel Sözler - Özlü Sözler - Anlamlı Sözler - Deneme Yazıları Makale