Bir köy meydanını hayal edin: Çocuklar koşuyor, bir nine elma dağıtıyor, komşular birbiriyle iki lafın belini kırıyor. Sofrada bir kap çorba, herkesin kaşığına yetiyor. Bu sahne, dayanışmanın sıcaklığını taşır; bir elin diğerine uzanması, bir kalbin diğerine dokunmasıdır. Dayanışma, insanlığın en eski şarkısıdır; birlikte hayatta kalmanın, birlikte gülmenin, birlikte ağlamanın şarkısı. Ama aynı köyün bir köşesinde, tek başına oturan bir adam var. Gözleri uzaklara dalmış, elleri boş. Yalnızlığın gölgesi, onun omuzlarına ağır bir yük gibi çökmüş. İşte bu, hayatın iki yüzü: Dayanışmanın ışığı ve yalnızlığın sessiz gölgesi.
Dayanışma, bir sokakta el ele tutuşan çocuklar gibidir. Birinin ayakkabısı yırtıldığında, diğerinin “Gel, benimkini paylaşalım,” demesi gibi. Bir felaket anında, depremin tozlu yıkıntıları arasında, komşunun komşuya uzattığı bir bardak su gibi. Toplumları ayakta tutan, bu küçük anlardır. 2023’teki Kahramanmaraş depreminde, insanlar tanımadıkları için evlerini açtı, yemeklerini paylaştı, battaniyelerini verdi. O anlarda, dayanışma bir mucize gibi parladı; insanlık, en karanlık anda bile birbirine sarıldı. Bu, sadece bir felaketin değil, insan ruhunun sınavıydı. Dayanışma, o sınavın geçer notuydu.
Peki, yalnızlık? O, modern dünyanın sessiz salgını. Şehirlerin gökdelenleri arasında, kalabalıkların ortasında bile insanın içine çöken bir gölge. Bir apartman dairesinde, tek başına televizyon karşısında oturan bir kadın; elinde telefon, ama konuşacak kimsesi yok. Ya da bir genç, sosyal medyada binlerce takipçisi varken, gerçek bir dostun sıcaklığına hasret. Yalnızlık, sadece fiziksel bir ayrılık değil; kalbin, ruhun, anlam arayışının terk edilmişliği. Toplumun hızına yetişemeyen, sesi duyulmayan, gözleri görülmeyenler, yalnızlığın gölgesinde kayboluyor.
Yalnızlığın gölgesi, sadece bireyi değil, toplumu da yaralar. Bir toplum, bireylerini yalnızlığa terk ettiğinde, kendi dokusunu zedeler. Dayanışmadan yoksun bir mahalle, sadece binalardan ibaret olur; ruhsuz, soğuk, yabancı. Bir fabrika işçisi düşünün: Sabahın köründe kalkar, alın teriyle ekmeğini kazanır, ama kimse onun hikayesini sormaz. Ya da bir mülteci, yeni bir ülkede, dilini bilmediği bir sokakta yürürken, göz göze geldiği insanların kayıtsız bakışlarıyla karşılaşır. Bu anlar, yalnızlığın gölgesinin en koyu olduğu anlardır. Toplum, bu insanların sesini duymadığında, kendi insanlığını da biraz kaybeder.
Ama dayanışma, bu gölgeyi dağıtan bir güneş gibidir. Bir mahallede komşuların birleşip bir çocuğun eğitim masraflarını karşılaması, bir köyde köylülerin el ele verip bir köprüyü onarması, bir şehirde gönüllülerin bir barınakta yemek dağıtması… Bunlar, dayanışmanın küçük ama güçlü kıvılcımları. 2020’de pandemi günlerinde, dünya durmuşken, komşular birbirine notlar bıraktı: “Bir şeye ihtiyacın varsa, kapıyı çal.” Bu notlar, sadece kâğıt parçaları değildi; insanlığın hâlâ nefes aldığının kanıtıydı. Dayanışma, sadece maddi bir paylaşım değil; bir tebessüm, bir dinleme, bir “Yanındayım” deme cesaretidir.
Yalnızlığın gölgesi, modern dünyanın bireyciliğiyle daha da koyulaşır. Herkes kendi yarışında, kendi ekranında, kendi dünyasında. Ama insan, yalnız doğmaz; insan, birlikte anlam bulur. Bir Afrika atasözü der ki: “Birlikte gidersek daha uzağa varırız.” Dayanışma, bu uzun yolculuğun yakıtıdır. Birlikte gülmek, birlikte ağlamak, birlikte mücadele etmek… Bunlar, bizi insan yapan şeyler. Yalnızlık, bir gölge gibi sinsi; ama dayanışma, bir ışık gibi güçlü. Bir el uzandığında, bir yürek açıldığında, o gölge dağılır.
Toplumları ayakta tutan, sadece yasalar, binalar ya da ekonomi değil; insanların birbirine duyduğu güven, sevgi ve dayanışma. Bir sokak lambasının altında, bir grup gencin bir duvarı boyaması, bir mahallenin çocuklarına kütüphane kurması, bir annenin başka bir anneye sarılıp “Bu da geçer” demesi… Bunlar, dayanışmanın sessiz zaferleri. Yalnızlığın gölgesine karşı, bu anlar birer fener gibi parlar.
Bir hikâye anlatayım: Bir kasabada, yaşlı bir adam her sabah parkta oturur, kuşlara yem atardı. Kimse onunla konuşmaz, kimse adını bilmezdi. Bir gün, bir çocuk yanına oturdu ve “Neden hep buradasın?” diye sordu. Adam gülümsedi: “Çünkü kuşlar yalnız değil, ama ben yalnızım.” Çocuk, ertesi gün arkadaşlarını getirdi. Hep birlikte kuşlara yem attılar, şarkılar söylediler. O yaşlı adam, artık yalnız değildi. Bu küçük dayanışma, bir gölgeyi dağıttı; bir kalbi ısıttı, bir toplumu güzelleştirdi.
Dayanışma, bir seçimdir. Yalnızlığın gölgesine teslim olmak yerine, bir el uzatmayı, bir kapıyı çalmayı, bir gülüşü paylaşmayı seçmektir. Toplum, ancak böyle iyileşir; birey, ancak böyle tamamlanır. Bir dünya hayal edin: Kimse yalnız değil, kimse unutulmamış, kimse gölgede kalmamış. Dayanışmanın gücü, bu hayali gerçeğe dönüştürür. Çünkü insan, yalnızken bir gölge; birlikteyken bir ışıktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Güzel Sözler - Özlü Sözler - Anlamlı Sözler - Deneme Yazıları Makale