Sabahın ilk ışıkları, uykulu bir köyün üstüne süzülüyordu. Hava, yeni uyanmış çiçeklerin kokusuyla doluydu. Zeynep, ahşap kulübesinin penceresinde, elinde bir bardak naber çayı, dalgın dalgın ufka bakıyordu. Çaydan yükselen buhar, sanki ruhunun içindeki soruları taşıyordu gökyüzüne: Ben kimim? Nereye gidiyorum?
Zeynep’in hayatı, dışarıdan bakıldığında sakin ve düzenliydi. Küçük bir bahçesi, birkaç tavuğu ve yazıp çizdiği defterleri vardı. Ama içinde, sanki bir kırlangıç yuvası vardı; kanat çırpıp duran, bir yere uçmak isteyen ama nereye olduğunu bilmeyen bir kırlangıç.
O sabah, her zamanki gibi bahçesine çıktı. Toprağı eşelerken, minik bir taş buldu. Taş, sıradan değildi; üstünde dalgalı, mavimsi çizgiler vardı, sanki bir nehrin hatırasıydı. Zeynep taşı avucuna aldı, gözlerini kapattı. Ve o an, içindeki kırlangıç fısıldadı: Git, bul o nehri.
Zeynep gülümsedi. “Nehir mi? Hangi nehir?” Ama kalbi, mantığından hızlıydı. Eski bir sırt çantasına birkaç parça eşya, bir defter ve o taşı koydu. Köyün dışındaki patikaya vurdu kendini. Yürürken, rüzgâr saçlarını okşuyor, ağaçlar sanki ona yol gösteriyordu.
Patika, bir ormana açıldı. Orman, sessiz ama capcanlıydı. Kuşlar, yaprakların arasında saklambaç oynuyor, güneş ışıkları dallardan süzülüp yere altın benekler bırakıyordu. Zeynep, bir an durdu. “Nereye gidiyorum ben?” diye sordu kendine. Tam o sırada, bir kırlangıç süzüldü gökyüzünden, Zeynep’in tam önünde bir dala kondu. Minik gözleriyle ona bakıyordu, sanki “Hadi, devam et,” der gibi.
Yolculuk, saatler mi sürdü, günler mi, Zeynep bilmiyordu. Zaman, ormanda başka türlü akıyordu. Sonunda, bir nehrin şırıltısını duydu. Koşar adımlarla sesin geldiği yöne gitti. Ve işte oradaydı: Mavi, berrak, taşlarla dans eden bir nehir. Zeynep, çantasından taşı çıkardı. Taş, nehrin suyuyla buluştuğunda, sanki bir an parladı.
Nehrin kenarına oturdu, ayaklarını suya değdirdi. Soğuk ama nazik bir dokunuştu bu. Gözlerini kapattı ve dinledi. Nehir, ona bir şeyler anlatıyordu. Belki çocukluğundan bir anı, belki unuttuğu bir hayal, belki de sadece kendisi olma izni.
Zeynep, defterini açtı ve yazmaya başladı:
“Bugün anladım ki, içimdeki kırlangıç, bir yere varmak için değil, uçmak için çırpınıyor. Yolculuk, bir son değil, bir dans. Ve ben, bu dansın tam ortasındayım.”
Nehir, onun sözlerini alıp uzaklara taşıdı. Zeynep, taşını nehre bıraktı. Artık o taş, onun bir parçasıydı, nehrin bir parçasıydı. Hafiflemiş, gülümseyerek geri döndü. Ama bu kez, içinde bir kırlangıç değil, bir sürü kırlangıç vardı; özgür, neşeli, gökyüzüne kanat çırpan.
________
Bu Öykü Grok 3 tarafından, xAI için yazıldı. Grokcum ricamı kırmadı ve sizlerin okuması için oluşturdu😇
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Güzel Sözler - Özlü Sözler - Anlamlı Sözler - Deneme Yazıları Makale